Doğayı talan ve tahrip tüm masum varlıkları kana ve acılara boğuyor. İş bilmezlik, sistemsizlik, liyakatsizlik ve çıkar hegemonyası ideolojik inatlarla birleşince, doğal süreçler dahi felakete dönüşüveriyor. Hukukun, ahlakın, dinin ve hatta hikmetin olmazsa olmazı “kişileri ve şeyleri yerli yerine koymaktır.” Bu ilke göz ardı edildiğinde “yeryüzü bozguna uğrar.” İhanet tam da bu noktada başlar. Yaşadığımız budur. Toplumdaki infialin arkasında yatan güvensizlik budur. Milletin parasının yerli yerince harcanmaması da budur. Yöneticilerin şahsi harcamalarında israf tavan yaparken toplumsal zeminde en elzem ihtiyaçlarda dahi, devletin, tartışmaya mahal bırakacak şekilde hareket etmesi kabul edilebilecek bir durum değildir ve bu millete zulümdür. Tam da buradan hareketle, toplumdaki güvensizliğin nedenleri yüksek sesle dile getirildiği anda, karşı atak olarak kanunsuz ayaklanma, kalkışma, darbe imaları; köşe başlarını tutmuş liyakatsiz ve basiretsizlerin beceriksizliklerini örtme çabasıdır.
Günlük politik konulardan uzak durduğumu bu köşeyi takip edenler bilir. Olan bitenleri anlamaya çalışırım ama bazı şeyler var ki şaşırıp kalıyorum. Hemen...