İslam dünyası, son üç yüz yıldır Batı karşısında
yaşadığı zihniyet krizini ve neredeyse her alanda
düştüğü yenilgiyi çok acı bir şekilde fark etti. Bu
noktada inancını/kendini yeniden sorgulama ihtiyacı
hissetti. Dışarıda Vahhabilik (daha sonra yerini
Selefiliğe bırakacaktır), ıslah, tecdit, ihya; içerde
ise Osmanlıcılıktan Garpçılığa kadar tüm yenileşme
hareketleri kökenini bu döneme borçludur.
Kitleleri iktidara eklemleyecek bir idari sistem
geliştiremediği için Müslüman dünya; Batı’da gördüğü,
demokrasi, cumhuriyet, laiklik, ifade özgürlüğü gibi
modern kavramları nasıl benimseyebileceği
sıkıntısına düştü. Kendi yerelini evrenselle
buluşturma çalışmalarını yapabilecek
entelijansıyası da olmadığı için; Mısır, Tunus, Libya
gibi ülkelerde zaman zaman yaşanan toplumsal
dalgalanmaların rüzgarı hep akim kaldı. Dolayısıyla bu
kavramların tarihsel somut uygulanışına
baktığımızda, Müslüman ülkelerde karşılığını
bulmakta hâlâ zorluk çekiyoruz.
AZ GELİŞMİŞ DEMOKRASİLER