Geçen hafta, tasavvufun, Anadolu’da henüz merkezi devlet
otoritesine sahip olmayan halk için bir sığınak olduğundan
bahsetmiştik. Kaldığımız yerden devam edip, akabinde, ihya
hareketleriyle devam etmek istiyorum.
Yesevilerle, Tapduklarla, Yunuslarla, Hacı Bektaş Velilerle
verilen mücadelenin adı ‘Anadolu Aydınlanması’dır.
Gazilik, uç beyliği, hudutlarda
cihat, ahilik-fütüvvet (ahlak ve gençlik temelli, ticari
denilebilecek, fakat fahiş kâr amacı gütmeyen bir teşkilat) gibi
temel İslami-tasavvufi kavramlar, bahsettiğimiz dönemin coğrafyası
için toplumsal düzeyde harç vazifesi görmüştür. Osmanlı’nın
temelleri, Selçuklu döneminde karılan bu harcın içinde
yatmaktadır. Eğer İslam’ın çağrısı Trakya’yı aşıp
Balkanlar’a kadar gittiyse yine bu bize özgü olan harç sayesinde
olmuştur; Sarı Saltık gibi uçlarda mücadele eden dedelerimizin
menkıbeleri en büyük dayanağımızdır. Osmanlı, 14. 15. ve 16.
yüzyıllarda Avrupa’da kurulan ve kendisini hedef alan haçlı
ittifaklarına yine bu harç sayesinde karşı koyabilmiştir. Ve yine
bu harç sayesinde, imparatorluğun çöktüğü dönemde, Anadolu,
emperyalizme direnebilmiştir. Haliyle günümüzde tasavvuf eleştirisi yaparken
(ancak holdingleşen, siyasileşen, cemaatleşen, kişisel ve zümresel
çıkarlara hizmet eden günümüz tarikatları ile tasavvuf
karıştırılmamalı) onun tarihsel işlevini de göz önünde
bulundurarak, iki kez düşünmekte fayda var.
İSLAM’DA İHYA HAREKETLERİ
Yazı dizimizin bu bölümünde, İslam’da ihya hareketlerine de kısaca değinmek istiyorum. İhya canlandırma, diriltme ya da arındırma anlamlarına gelir. İslam dünyasında pek çok ihya hareketi örneği vardır. Bilindiği üzere en önde geleni Gazzali’nin “Din İlimlerinin İhyası” eserinde belirtilen unsurlardır. Özü itibarıyla ihya hareketleri, dine sonradan karıştığı düşünülen “uydurma” inanç ve uygulamaların dinden temizlenmesi amacını güder. Sonradan ifadesiyle kast ettiğimiz ise aşağı yukarı İslam’ın ilk üç asrından sonrasıdır. Bu üç asırda yaşayan dinin önde gelen isimlerine, yani sahabeye (Peygamberi görenler), tabiine (sahabeyi görüp tabi olanlara), tebeüttabiine (tabiini görüp tabi olanlara) selef (ilkler, önce gelenler) denir. İhya hareketlerinin vurgu yaptığı bu dönemdir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi selef temelli hareketler, bahsettiğimiz dönemden sonra gelen yenilikleri “bid’at” olarak adlandırırlar. Günümüzde Suudi Arabistan başta olmak üzere, İhvan, İhvan-ı Müslimin ve Mısır Selefiliği gibi hareketlerin dayanak noktası burasıdır.