Milli Eğitim Bakanlığı'nın, gelecek üç yılda, imam hatip
liselerine ayırdığı bütçe, fen liselerinin tam on beş katı. 1
milyar 723 milyon 535 bin TL imam hatiplerin; 109 milyon 666 bin TL
de fen liselerinin payı. Ayrıca, devam eden 128 imam hatip
inşaatına, 50 inşaat daha eklenmiş. Kimileri, ne var bunda;
çocuklarımız din-diyanet öğrenecekler; cemaatlerin eline
düşeceğine, bu okullarda sağlıklı din eğitimi alsınlar diyebilir;
fakat kazın ayağı hiç öyle değil.
Öncelikle, eğitim politikası uzun vadeli bir politikadır. Yapısal
dönüşüm içerir. Meyveleri minimum on beş yirmi yıl sonra
alınabilir. Onun için bugünkü politikalar, yirmi yıl sonrasının
öngörüsü olmalıdır. Yirmi yıl sonra hangi üretim biçiminin bize
rekabet üstünlüğü sağlayacağını kestirmek zor. Ancak bugünkü imam
hatiplerin, yirmi yıl sonranın Almanya'sıyla, Japonya'sıyla,
Kore'siyle, Amerika'sıyla, rekabet edemeyeceğini kestirmek zor
değil. Kaldı ki eğitimde hali pür melalimiz ortada!
İkincisi, imam hatiplerin; üretim biçiminde, bir reform adına
artırılmadığı açık olduğuna göre; bu okulların sayısında artışın
temelinde bir toplum mühendisliğinin yattığını söylemek mümkün. Bu
noktada ise şu hayati tespiti yapalım: Türkiye, Ortadoğu'dan doğal
veya suni yollarla gelen her türlü kültür rüzgarına karşın, muasır
medeniyet yolunda kalmak için direnç gösterdi. Esasen Türkiye
Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana, üç tarzı siyasetin bir ayağı
olan Türkçülük merkezli ve Batı'ya yüzü dönük ideolojiyle,
İslamcılık veya Osmanlıcılık ideolojilerinin karşıtlıklarının vücut
bulmuş hali yukarıda bahsedilen dirençti. Bu direnç, kimi zaman,
Ortadoğu rüzgarına tepki olarak içinde Batı medeniyetinin
esintilerini de içerdi.