Sadece ağacı, havayı, taşı, toprağı, ateşi, suyu düşünmekle kalmaz; bunların ne olduğu üzerine ortaya konulan düşünceler üzerine de düşünmüştür. Düşünmekle de yetinmemiş, yaklaşık son beş bin yıldır bu düşünce birikiminin bir kısmını yazıya dökerek, yani kendi zihni ve hafızası dışında başka bir dış belleğe kaydederek, gelecek nesillere, söze bağlı kalmaksızın, semboller aracılığı ile aktarmayı bilmiştir. Felsefenin doğuşu, özellikle de alfabelerin gelişimi ile bu düşünme, kayıt düşme ve aktarma çabasının nihai bir sonucudur. Konuşarak ortaya konulan öz ancak yazıya döküldüğünde asırları aşan bir değere sahip olur. İnsanın varoluşu üzerine duyduğu kaygı ve merakları da bu var olma çabası içinde, yüzyılları...