Hayatı ve hadisatı bütünlüklü okumak gerekir. Doğum,
yaşam ve ölüm; bu üçlüyü birbirinden ayırmak dengeleri
altüst edebilir.
Seçimin ardından kim kiminle hükümet kuracak
tartışmaları sürerken, Türk siyasetinin en önemli
figürlerinden biri olan
dokuzuncuCumhurbaşkanımız Süleyman
Demirel’i ahrete uğurlayıverdik; Allah
rahmet eyleye.
Ölüm suskundur. Ancak çok şeyler söyler bize. Hangi
mevkide olursak olalım, ne kadar yaşarsak yaşayalım er
geç kendisiyle buluşacağımızı hatırlatır.
Musallada yatan Cumhurbaşkanı da olsa, namazı
kıldıracak imam, hiçbir unvanı kullanmadan “er
kişi niyetine” deyip tekbir
aldığında, insanları eşitleyen tek gerçeğin
ölüm olduğunu fark ederiz.
Hz. Ömer’in yüzüğünde “Vaiz olarak ölüm
kâfidir” yazdığı söylenir. Muktedirlere,
yöneticilere, siyasetçilere ne çok mesaj yüklüdür bu
söz. Keşke her yetkili parmağına böyle bir yüzük
taksa!
Garip bir çelişki olsa gerek, en yakınlarını eliyle
toprağa bırakıp gelen dahi ölümü bir türlü kendisine
kondur(a)maz. Bilir ölümlü olduğunu, fakat “hakkal
yakin” mesabesinde bir duygu yaşamaz, belki de
yaşamak istemez. İşte tam da bu noktada inanç ile iman
kavramları birbirlerinin yerine kullanılsa da farklı
anlamlar içerdiğini söylemek mümkün.
İnançlı insan çoktur, lakin gerçek iman sahipleri
azdır.
İMAN YAŞAMA ÜSLUBUDUR
İnanç, zihni hayatımızı her anlamda etkileyen,
davranışlarımıza yön veren en önemli ve fakat en
karmaşık olgulardan biridir.