Türkiye siyasetinde neredeyse unutulmuş bir
kavramdır “liyakat”. Kısaca “işi
ehline vermek” demektir. Muhafazakâr-sağ
geleneğin emeği büyüktür bu kavramın hayatımızdan
çıkmasında. Kişinin işe uygunluğu, ehliyeti, bilgi
birikimi, eğitiminden ziyade, asli olan “bizim
adamımız” olması; halka ya da devlete hizmet
etmesinden ziyade partiye ve “dava”ya
“biat” edecek olmasıdır.
Son 13 yıldır “tek başına” hüküm süren AKP,
bu geleneği bozmak bir yana daha da güçlendirdi.
Liyakati rafa kaldırmak, “siyasal
İslam’ı” düstur belleyen
“mücahitler” için “meşru bir
suistimal” oldu.
Bu noktada çıkış kapısı
“dâru’l-harb” kavramıdır. Yani
İslamî kabul edilmeyen ne varsa onunla savaşmak gerekir.
Böylece laik ve demokratik bir hukuk devleti olan
Türkiye Cumhuriyeti’ne savaş açmak, devletin altını
oymak, siyasal İslamcı literatüre göre
“meşru” hale gelir.