AYŞE SUCU
Cemaatler ve tarikatlar ile yüzleşmek…
1 Ağustos 2016
Yazarlar
Hepimiz eşit şartlarda olmasa da eşdeğerde yaratılıyoruz.
Aynı hasletlerle yani aynı yaratılış özellikleriyle dünyaya
geliyoruz ve bunları geliştirme kapasitemiz de aynı… Farklılık,
Kur'an'ın ifadesiyle “takva” da ortaya çıkıyor. Yani erdemleri
hayatımıza yansıttığımız ölçüde insan oluyoruz veya insanlığımızı
fark ediyoruz.
Tam da bu noktada, insanların kendilerini derinleştirmek ve ahlaki
bir olgunluğa yol açmak için ortaya çıkmış tasavvufi düşünce ile
tarikat ve cemaat örgütlenmelerini birbirinden ayırmak gerekir.
Zira bir düşünce kurumsallaşmaya başladığı andan itibaren, sosyal,
siyasal, ekonomik çıkar ilişkileri devreye girmekte ve çoğu zaman
amaç ortadan kaybolmaktadır.
Bu konuda “Cemaatler Nasıl Siyaset Projesine Dönüştü” başlıklı
makalesinde, Prof. Ali Bardakoğlu şöyle diyor:
“Günümüzdeki dini cemaatleşmeler ve tarikat örgütlenmeleri geçmiş
dönemlerdeki geleneksel sınırlarında kalarak insanların ahlaki
gelişimine, deruni dindarlığına katkı sağlayıcı bir çizgide hizmet
üretse, toplumda engin bir hoşgörünün yerleşmesine öncülük etse,
toplumun sosyal bağını güçlendirici roller alsa hem meşruiyetlerini
perçinlemiş, hem de dine ve topluma hizmet etmiş olurdu ama
üzülerek görüyoruz ki öyle olmadı. Yani tarikat ve dini cemaatleşme
günümüzde Müslümanların dindarlığını güzelleştirme çabasından
ekonomik çıkar ilişkisine, siyaset projesine, sosyal örgütlenme
modeline dönüştü. Kendilerinden menkul kutsal makam ve otoriteler
ihdas edildi, nev-zuhur kutsallıklar ve onun üzerinden dünyevi
projeler ortaya çıktı. Bu gelişme de, hem tasavvufa hem İslam'ın o
güzel dindarlık modeline büyük zarar verdi.”
DUYGULARI SÖMÜRMEK
Bardakoğlu'nun yaptığı bu tespit son derece önemli…
Cemaatler kendilerini otorite görüyorlar ve bir erk olarak ortaya
çıkıyorlar.
Toplumsal ve politik hayatı düzenlemeye kalkışıyorlar.