Hiçbir fikir veya inanç sistemi, belli bir döneme ait, akli,
sosyal, siyasi görüntüleri ve şartları itibariyle tek başına bütün
hakikati ifade edecek yetkinlikte ve yeterlilikte değildir. Hz.
Peygamberin “Ben üstün ahlakı tamamlamak için gönderildim” sözünü
bu bağlamda okuyabiliriz. Akıp gelen değerlerin tamamlayıcısı
olarak kendisini takdim eder.
Hakeza “Hikmet müminin yitiğidir, bulduğu yerde onu alır” sözü,
bilginin ve bilgeliğin farklı yerlerden gelebileceğini ifade eder.
Tarihin her döneminde üretilmiş olan bu fikirler, hakikati arama ve
ifade etme çabamıza eşlik etmelidir.
Bu durum fikirler tarihi için de geçerlidir. İnsanlığın çağlar
içindeki değişimini ele alan fikirler tarihi, bireyin önünü açar;
daha iyiyi, daha güzeli hedefler. Yaşadığı dönemdeki siyaseti ve
siyasetçilerin dilini tetkik etme imkânı verir. Böylece önüne
sunulan düşüncenin ya da siyasetin, tarih boyunca ortaya çıkan
fikirlerden sadece biri olduğunu ve ona mahkûm olmadığını düşünür.
Düşünce sistemlerini birbirleriyle kıyaslanarak; insan hakları,
hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü ve demokrasi, ancak bu eleştiri
mekanizmasıyla inşa edilebilir. Bu farkındalık, aydınlanmayı da
getirir.