Dostlar; hep hasret kaldığımız ve aslında hiç ayrılmamayı ister
‘gibi olma’ istikrarını yakalamış bir hazzı bağışlar bize.
Ayrılığın özlemeyi tavladığı bir kıvamda…Kan bağının emrivakisinden
uzakta bağlandığımız canlarımız. Kan bağına ramak kala bir arafta…
Gerçekten özleyince, seve isteye bir arada olma tercihinin o büyük
zevkinden, hep bir arada olmayışımızı mahsustan kabullendiğimiz...
Bizim bakışımızla yeryüzünde olan ve "Allah'tan şükür ki- bize
kalan son insan örnekleri... Özel ikram!
Onlarla aramızda bir yasa var. O da sadece -kurban olduğumuz-
gönüllülük yasası. Hiçbir şeyin mecburi, resmi bir görev
olmayışındaki o harika tadı aldığımız bir bağ, bir bahçe
arasındayız onlarla. Yanaklarımıza, gözlerimize bakılırsa sanki
daima bir yaylada, bir mangal başında. Birbirimizin ağacında, dal
ucunda ikamet eden son incirlerimizden ikram ederiz. Dillerimiz
bal...
Bizim yanımızda uzun zamanlar kalabilirler. Ve biz onların
yanlarında... Geçti mi kaldı mı saat, lafı olmaz. Olmayan şeydir
zaman, konuşulmaz… Eve alamadığımız dışarıdaki ailemizdirler. Biz
onların içindeyiz, onların gönlü; bizim nefes evimiz. Hem yüksek
rakım. Heyecanlı. Hem en ufak bir daralma yok. Şükür ki
geçimlerinden biz sorumlu değiliz. Bundan sebep çok iyi geçiniriz.
Kendi onurları üstünde durabilmişler olarak bir araya geldiğimizde
boylarımızın denkliğini seyrederiz. Onların yaylası, temiz havası
da bizim gönlümüz. Kendi evleri, barkları var. Akşama “Nerede
kaldın?” diyenleri, eteklerinden, paçalarından asılanları... Tıpkı
bizim gibi. Ellerine bakan, erkenden bastıran hesap günüymüş gibi
can sıkanları.
Ailemiz de bilir, onlarla can kardeş olduğumuzu. Kan bağına dönüşen
bir damar yakalayıp yüzmelere doyamadığımızı. Zamanın dahi o ara
bulduğu bir çiviye hoyratlığını asıverip bizimle eylenmek için
durma izni aldığını...
Ailemiz bize, yeter ki onlarla olalım, değil sokağa, savaşa
gitmemize dahi izin verir. Ailemizden izinli, ailemizden onaylı
"sokak...