“Aşkınlığın eşiğine oturmayı seviyorum. Şaşkınlığa...Bebeksi hayrete. Aydınlığı emmeye...
Ürpermenin usul usul yağıp üstümüzü
örtmesine...
Elimde olsa o eşikte sonsuza dek fasulye kırarım hatta" ile
başlıyordu yazı.
Hangi yazı diyeceksiniz?
Bu sabah. Milat'ta. Tam karşısında olduğunuz yazı…
Siyasi hareketlilik, müfredat tartışmaları veya Amerika'daki kasırgalar ve yorumları hakkında kalemi ona şöyle diyordu. “Bu konular hakkında yazılmayan kalmadı. Kalemin görünür olmasının baş şartı bu zaten. Sen çoğu zaman unutulanı yap. İnsan gönlünü ferahlatmaya, onu kendi yolculuğu için ariflik tadında uyanık tutmaya bak...Dışarıda başka başka olaylar aksın. İçeride olgusal bir duruş, bir sakinlik...”
En çok ta kalabalıkların artık hiç şaşırılmaması gerekenlere karşı sürüler halinde ilgisi ilginç. Esas şaşırılası, hayranlık duyulası şeyler, olmuşluklar, oluşlar mahzun, bir kenara itilirken...