Aslında 'Bizim zamanımızda böyle değildi' girişli bir yazı
yazmayı hiç istemem. Yeniliğe adapte olamamak, geçmişle iplerini
koparamamak, nostaljiye bağlayıp bugünün güzelliklerini görememek
gibi gelir bana 'Bizim zamanımızda...' ile başlayan cümleler,
yazılar...
Biraz da hüzün verir. Üstelik hüzün sonbahara aittir, yaza değil.
Ama ama ama bu Alaçatı'nın hali nedir a dostlar!
Güzel yerler yok mu? Var.
Alaçatı'yı seven, korumaya çalışan, dört mevsim yaşatmak için
çabalayan insanlar yok mu? Elbette var.
Tavsiye edeceğim yerler yok mu? Tabii ki var.
Gel de bak genele, sonuç belli: Yıl 2018, işte karşımızda Alaçatı
gazinosu!
Aslında suç bende; git Nisan'da, Mayıs'ta, git Ekim'de, Kasım'da,
bu karmaşaya maruz kalma değil mi? Ama yok, ille de göreceğim, ille
de oradan bildireceğim.
Efendim, eğer siz de o küçük, şirin, özel ve romantik bir masal
vâdeden Alaçatı'nın yollarına düşecekseniz, lütfen seyahat
blogger'larından okuduklarınızı, Instagram paylaşımlarından
gördüğünüz filtreli fotoğrafları, 'Aman da pek beğenmeler'i unutun.
Sakin Gümüşlük günlerimden sonra, Çeşme-Alaçatı'da dört günde
şaşkına dönüm, sersem oldum, yoruldum, bittim!
SANKİ KUMKAPI!
Hani şu meşhur Kemalpaşa Caddesi var ya... Alaçatı'nın merkezine
girer girmez yürümeye başladığımız, restoranların, kafelerin,
dükkanların olduğu cadde... Bence tez elden adını Meyhaneler
Caddesi'ne çevirsinler. Sanırsınız Alaçatı değil, Kumkapı.
Yan yana dizilmiş bir sürü meyhane...
Aralarda bolca takıcılar, gözlükçüler, penye elbiseleri 200 küsur
liraya satan butikler...
Güzelim İmren Pastane'miz direniyor, Alaçatı kaosa kaos
demiyor!
Diyelim, Alaçatı'ya en son beş yıl önce gittiniz, hatta dört veya
üç... Aradığınız yerleri bulamazsınız! Öyle bir büyüme, öyle bir
mekanlaşma, ev/otel dikme performansı gerçekleştirmişler yani.
Sağıma soluma adapte olmam iki günümü aldı.
Şimdi ben demiyorum ki, esnaf para kazanmasın, demiyorum ki,
tatilciler Alaçatı'ya akmasın ama niçin Alaçatı'yı Alaçatı'lıktan
çıkarttınız a canlar?
Her mekanda müzikler sonuna kadar açık; arabeskler, damarlar,
Türkçe popun en bakkal tabir edilen şarkıları, güm güm inletiyor
sokakları.
Hizmet kalitesine gelince...
Genellikte ödediğiniz hesabın karşılığını alamıyorsunuz. Sezonluk
servis elemanlarının aklı havada, konuya hakim değiller, iş takibi
bilmiyorlar ve mekanların yemek kalitesinde standart yok. İlk iki
gün bir otelde kaldım; su istiyorum, garson bakıyor, besbelli suyu
nereden alıp getireceğini bilmiyor. O derece...
MÜŞTERİ KAPMA SAVAŞLARI
Ve o alıp başını gitmiş canlı müzik sevdası... Resmen Türkçe poptan
soğudum.
5 metrekarelik kafelerde bile canlı müzik var çünkü canlı müzik
yoksa, müşteri de yok. 'Ne yapalım durum böyle' cümlesine sığınmış
işletmeler. 'Paramızı kazanalım, sezonu kapatalım' derdindeler.
Oysa yap sen bambaşka bir şey, diğerlerinden farklı ol,
kafe-restorancılıktan bir çık, başka ihtiyaçlara cevap ver, kendine
has ol. Yok, ille de yenilecek, içilecek, ille de hazır pastadan
pay alınacak.
Bütün mekanlar, diğerlerinden müşteri kapma savaşında. Sokaklarda
yürüyemiyorsunuz ama restoranlar/barlar pek de para
kazanamıyor.
Kemalpaşa Caddesi'nde yürüyemediğimiz için arka taraftan Hacı
Memiş'e sığınıyoruz akşamları.
Hacı Memiş yine de güzel ama orada da müşteri savaşları devam
ediyor. Geçen yıl bir dondurmacı vardı, kapısında kuyruklar olurdu,
bu yıl beş dondurmacı daha açılmış. Ah şu 'ne tutarsa biz de
nasiplenelim' mantığı.
Antikacıları, camcısı, özel butikleri, barları ile Hacı Memiş'i
seviyorum; eski Alaçatı ruhunu biraz da olsa yakalayabiliyorum
sanki.
Dört günlük maceramda küçük bir Çeşme turu da yapıyorum, birkaç
plaj geziyorum. Genelde plajlara giriş 70 TL.
Havlu, şezlong ve bir içecek veriyorlar ama dört kişilik bir aile
olarak popüler bir beach'e giderseniz şimdiden söyleyeyim:
Fiyatlar pahalı. Misal; döner ekmek 34 lira, salatalar
40-45'lerde... Demedi demeyin yani.
İşletmeciler de iki ay iş yaptıkları için masraflarını ancak
çıkarabildiklerini söylüyorlar.
Sezon sonunda yüzde 10 kar edebilen ayakta alkışlanıyor. Onlar da
haklı; sistem yamuk, sistem!
DİKKAT MAHMUT HOCA!
Bir de Alaçatı gecelerinin ses sorunu var. Aslında saat 01.00'de
müziğin bitmesi gerekiyor ama zaten şarkıcılar, 12.00'den önce
sahneye çıkmıyor. Kapıda bekleyen mekan çalışanları, polis gelirken
içeriye sesleniyor, şarkıcı son şarkısını söylüyor. Polis gelmezse
devam! 'Mahmut Hoca'dan gizli sigara içen 'Hababam Sınıfı' misali.
Mahmut Hoca geldi, sigaraları atın! Ama burada mekanların da
kabahati yok; önce izin vermişler, açtırmışlar, sonra da yasağı
dayamışlar.
Ee bu insanlar nasıl para kazanacak?
Ani şöhretinin kurbanı olmuş Alaçatı... Gelen yer açmış, çabuk para
kazanma telaşı esir almış, orada görünme sevdası saçını başını
yolmuş.
Şimdilerde etinden sütünden yararlanıyorlar Alaçatı'nın... Kısmet
sonbahara...
Ben sizin yerinizde olsam rahat rahat dolaşmak, tatlı tatlı
eğlenmek ve tadını çıkartmak için Alaçatı'ya Eylül ve sonrasında
giderim.
Ha 'Eğleneceğim, onu bunu göreceğim, sabaha kadar gezeceğim, param
da var' diyorsanız buyurun gidin.
NOT: Çeşme-Alaçatı tavsiyelerim pazartesiye...