Elde kanıt yok!
'Al sana gözüm mor, kolum tırmık içinde, saçlarım koptu, bacağımda
darp izleri var' diyemezsin.
Gürültüyü duyan komşular da imdadına yetişemez, şahitlik
yapamaz.
Haliyle delil olarak sunabileceğin hastane raporun da olmaz
elinde.
Duygusal şiddet bu!
'Sana ne'lerle başlayan, 'Sen anlamazsın'larla devam eden,
'Çalışma, ne gerek var' açılışıyla 'Evde oturacaksın, ... mı
olacaksın!' hakaretleriyle devam eden bi'şey bu.
DEĞERSİZLEŞTİRMEK...
Ya da daha ince işçilikli duygusal şiddetlerden söz edelim.
Sorduğun sorulara cevap vermemesi, yanında başka kadınları kesmesi,
sürekli bir kusur bulması, yaptığın yemekten saçına, kahkahana,
arkadaşlarına kadar neyin varsa beğenmemesi...
'Sus', 'Konuşma', 'Saçmalama', 'Öfff başımı ütüleme!'lerle seni
pasifleştirmeye çalışması...
Sana sevgi, şefkat, anlayış göstermemesi.
Bitmediiii... Kılık kıyafetine, saçının rengine karışması, eve geç
gelmeler ya da hiç gelmemeler, gülmek bilmeyen bir surat,
yanındayken yokmuş gibi davranması, küfürlü konuşma, 'Bıktım
senden', 'Sana tahammül edemiyorum' gibi dört bir yanını bıçaklayan
sözleri sıralaması... Seni değersizleştirmek, aşağıya çekmek için
elinden geleni ardına koymaması...
Ve finalde ağır ağır dört bir yanını saran depresyon.
Sonsuz bir kaybetme korkusu, onaylanmamışlığın kederi.
Duygusal şiddetin ışığı sönmüş gözlerden başka kanıtı yoktur
ki.
Arkadaşlarla buluştuğunuzda eşin pek tatlıdır, neşelidir,
konuşkandır.
Kimseye anlatamazsın derdini.
En yakın arkadaşın bile abarttığını düşünür.
Ama sen... Her geçen gün eksilirsin, solarsın, heyecanını
kaybedersin, öyle ne yaptığını bilmez bir robota dönersin.
Önceki gün GÜNAYDIN'ın manşetinde eski manken Ebru Destan'ın eşine
açtığı darp davası vardı.
Soruşturma sonucu savcılık, Destan'ın şiddet görmediğine karar
vermiş.
Beni de bir düşünce aldı...
Peki du...