''Araç mesajın kendisidir”. Mc Luhan'ın bu ünlü sözü kitle
iletişim teorilerinin temelini oluştururken, teknolojide ortaya
çıkan değişimin öze nasıl yansıyacağının da özetini veriyor.
Teknolojideki değişim kitle iletişimini kapsayan, başta siyasi
iletişim olmak üzere her alanı yakından etkiliyor. Referandum
sürecinde bu konu daha da dikkatimi çekti. Siyasi iletişim
meselesini değişen toplum sosyolojisi ve yeni teknolojilerle
birlikte ele almamız ve revize etmemiz gerekiyor.
Her şeyden önce izleme alışkanlığı değişti. Okuma alışkanlığı
değişti. Yazma alışkanlığı da değişti. Tüm bunları içeren mesajları
iletim biçimi de değişti.
İnsanların fikirleri ise eskisine göre hem çok kolay etkileniyor,
hem de etkilenmiyor. Kitlelerin kafası hem karışık hem net.
Yeni iletişim teknolojileri fuzzy mantığa uygun kısaca, hem siyah
hem beyaz.
Televizyon izleme alışkanlıkları, izlenme alışkanlıkları
değişirken, klasik medyanın ulaşım ve etkinliği de daraldı. Her
bilgi hem çok yakın hem de çok uzak. Her şeye ulaşmak hem çok kolay
hem de çok zor.
Diğer taraftan medya sahipliği el değiştirdi. Teknoloji devleri
medya patronu olurken eski medya sahipliği el değiştiriyor. Sermaye
medya yönetimine değil teknolojiye akarken diğer taraftan bireyin
bu teknolojilerle iletişimi kolaylaşıyor ancak bu iletişim ortamını
bir o kadar da güvensiz hale getiriyor.
Türkiye'de; 42 milyonu aktif, 36 milyon mobil sosyal medya
kullanıcısı varken, televizyon izleme alışkanlığı 2 saate düşmüşken
siyasi iletişim aracı olarak televizyonun aktif kullanımı artık çok
fazla bir şey ifade etmiyor. Ve artık medya ve medya sahipliği
değişim geçirirken medya içerikleri de değişmek zorunda kalıyor.
Uzun ve içeriği zayıf hamasi konuşmalar yerine anlamları ziplenmiş
laflar prim yapıyor.
Ciddi bir seçmen kitlesi olan gençler ise televizyon seyretmiyor,
gazete okumuyor.