Çok büyük bir badireyi milletçe, Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız
ve halkın ferasetiyle, Allah'ın yardımıyla atlattık. Ancak suların
durulmadığı ortada.
Olanları özetlemenin anlamı yok, ölümcül şüphelerimiz tahminlerin
ötesinde bir planın içinde olduğumuzu ortaya koyuyor. Bir filmde
bile bizi yerimizden zıplatabilecek, “Yok canım bu kadarı da olmaz”
dedirtecek olay kurgularının içinde bulduk kendimizi. Matruşka
akşamı yaşadık.
Maruz kaldığımız saldırıların niteliğinin ağırlığı bir tarafa
sayısı da hiç az değil. Darbe girişimi başladığı andan itibaren 9
saatte 30 ilde 15.189 terör saldırısı gerçekleşirken halk adeta
yabancı işgalcilere direnir gibi darbecilere direndi.
15.189 canlı bomba, bombalı araç, suikast vb eylemlerin
biriktirebileceği travma bir gecede üzerimize çöktü.
Emekli Özel Harp Subayı, Terör ve Güvenlik uzmanı Abdullah Ağar
“2003 Irak işgalinden 2015 sonuna kadar sadece Bağdat'ta yaşanan ve
tekli çoklu ölümle sonuçlanan 15.189 terör saldırısının travmasını
bir gecede bize yaşattılar” derken yaşadığımız travmanın etkisini
de ortaya koyuyor. Hedef başta Cumhurbaşkanı ama nihayetinde
milletimizin bu topraklardaki varlığı ve Türkiye'yi bir
Alacakaranlık kuşağı haline getirebilmekti.
“Tedbirci” kategorisinde, kendini gizleme misyonuyla, Mesihî bir
kült liderin peşinde robotlaştırılmış insanlardan oluşan bir
ordunun kuşatması altında kaldık. Ülkemiz onların eliyle rehin
alınmaya çalışıldı. Günlük hayatta “iyi insan” maskesi takmış
misyoner savaşçılar devletin tüm kurumlarından, Genelkurmay'dan
hükümete ülkemizi teslim almak üzere karşımıza çıktı.
Başta Irak olmak üzere denenmiş bir senaryonun upgrade edilmiş son
versiyonunda; Cumhurbaşkanımızı, devletimizi ve ülkemizi korumak
üzere “Ne yapmalıyız” sorusuyla baş başa kaldık.
Türkiye'yi içine çekmek için oluşturulan vakum ortamından nasıl
kurtulacağız?