Dostumuzun düşmanımızın ne işe yarayacağını ve nefesinin ne
kadar olduğunu bilmek için, dünyayı özellikle de Amerika ve
Rusya'yı tanımak zorundayız. Genellemeler ile hüküm vermenin
yanlışlığının sonuçlarını bizzat yaşayan ve buna karşı çıkan bir
kuşağız. Özellikle İslami kesimden gelen insanlar olarak, bu
genellemelerin oluşturduğu önyargılarla yıllarca mücadele ettik ve
hala da ediyoruz.
Toptancı tüm değerlendirmelerin eksik bir bakış ortaya koyduğunu,
tanımaya değil tanımamaya sebep olduğunu tarih ve olaylar bize
gösteriyor.
Ayrıca ezberiniz toptancı bir genellemeye tâbi ise gerçek bilgiyle
aranızda her zaman mesafe oluşuyor. Trump- Hillary için yapılan
yorumları dinlerken özellikle bunları düşündüm.
Amerika, Rusya hakkında yaptığımız tüm genellemeler toptancı
unsurlar içeriyor. Bu toptancılık kör noktaların oluşmasına sebep
olmanın yanı sıra gerçek bir etki ve sonuç da üretemiyor.
Amerika'yı yorumlarken 316 milyon nüfuslu bir ülkeyi konuşuyoruz.
Rusya'yı konuşurken de batı blokuyla ittifakı güçlü dev servetlere
sahip 1314 oligarki olan bir dev yapıyı konuşuyoruz.
21. yüzyıl dinamiklerinde artık ülkelerin resmi dış politikaları
tek başına etki üretemiyor. Sadece buna bakarak da strateji
oluşturmak yeterli olmuyor. Şirketlerin, sivil güçlerin, kurum ve
kuruluşların ülke politikalarına yön verebildiği bir zaman
diliminde dış politika araçları da ister istemez değişiyor.
Diğer taraftan güçlü bilinen ülkelerde de her şey güllük
gülistanlık değil.
ABD dünyanın en güçlü ülkesi olarak bilinirken; aynı zamanda 2013
itibariyle Şili ve Meksika'dan sonra dünyanın gelir dağılımı en
kötü olan 4. ülkesi.
Ülkesindeki şirketlerin çıkarlarını zedelememek için Kyoto
sözleşmesi bir tarafa çocuk hakları sözleşmesini bile imzalamayan
bir ülke. Çocuklar, bedava öğle yemeği karşılığı kafeteryaları
pekala süpürebilir diyen senatörlerin olduğu bir ülke.
Bu bilgiler tek başına bir işe yaramıyor elbette. Ateş topu bir
coğrafyanın içinde dünyayı anlamaya çalışırken nerede eksik
yapıyoruz sorusu hep gündemimizde. Bu soruya cevap aramak üzere
ocak ayında Alev Alatlı'yla yaptığımız programda Amerikan solunu
konuşup şarkılarını çalmıştık. Bob Dylan da bunların arasındaydı.
Alatlı; bu şarkıları Amerika'nın ruhunu tanımanın önemli bir unsuru
olarak görmüştü.