Ayşe Böhürler Yeni Şafak Gazetesi

Büyükannem, annem ve ben…

Uzun süredir Arap dünyasındaki kadınlar üzerine yazmak istiyordum. Nereden başlasam diye düşünürken arşivimde yer alan, Edward Said’in kız kardeşi olan Jean Said Makdisi ile iki gazeteci arkadaşım ile birlikte...

02 Kasım 2019 | 270 okunma

Uzun süredir Arap dünyasındaki kadınlar üzerine yazmak istiyordum. Nereden başlasam diye düşünürken arşivimde yer alan, Edward Said’in kız kardeşi olan Jean Said Makdisi ile iki gazeteci arkadaşım ile birlikte yaptığımız röportaj aklıma geldi. Lübnan’da Edward Said’in yaşadığı evde yaptığımız bu söyleşide Jean Said’in söyledikleri kadar bölge de ilgimizi çekmişti. Lübnan’da Matn bölgesinde, Beyrut - Şam otoyolunun üzerinde yer alan bu dağ kasabası olan Dhour el Choueir 16. Yüzyıldan kalma Hristiyanlık tarihini yansıtan eserlerle doluydu.

Jean Said Beyrut iç savaşını yazdığı “Beirut Fragments’’ adlı eserin ardından “Teta, Mother and Me / Üç Kuşak Arap Kadını” ismiyle yazdığı kitapta Osmanlı dönemindeki gündelik hayata ilişkin çarpıcı bilgiler karşılaştırmalar vardı. Said büyükannesi ve annesini anlatırken gündelik hayattan örneklerle bölgeyi, yaşam biçimini ve bölge siyasetindeki değişmeleri üç kadının hayatının ekseninden ortaya koyuyordu. Aynı zamanda Jean Said’in üç oğlundan biri olan Ussama Makdisi Osmanlı tarihi özellikle de arşivler üzerine de çalışmış bir tarihçiydi.

BÜYÜKANNEM MİSYONER BİR PAPAZIN KIZIYDI…

“1973 yılında ölen büyükannemi seviyor ama anlayamıyordum. O’nun hayatı üzerine çalışmaya karar verdiğimde hiç tanımadığımı fark ettim. Lübnan iç savaşı esnasında annem ölmüştü. O’nun sağlığında büyükannem hakkında aldığı notlar bana çok yol gösterdi.

Büyükannem Osmanlı İmparatorluğu’nda doğmuştu. On dokuzuncu yüzyıl başlarında Beyrut’a gelen bir papazın kızıydı. Herkes onların büyük modernleştiriciler ya da emperyalistler olduğunu iddia ediyordu. Ama o dönemlerde Müslüman kadınlar Hristiyan kadınlara kıyasla çok daha avantajlıydı. Kendi mallarına sahip olabiliyordu. Hristiyanlarda ise evli kadınların malları evlendiği anda kocasına geçerdi. 1860’da evli kadınlar için mülkiyet hakkı yasası çıkana kadar mal sahibi olamadılar. Müslüman kadınlar buna hiç maruz kalmadı, bu anlamda çok daha öndeydiler.

Büyükannem öğretmenlik yapmak üzere yetiştirilmek üzere İngiliz Misyoner Okulu’na gidiyordu. Büyükannemin annesine ait bir fotoğraf var bende, mendil örtünüyor. O dönemde Hristiyanlar, Müslümanlar, Yahudi kadınlarının tümü örtünüyor, tümü aynı giysileri giyiyor. Hatta yurtdışından gelen misyoner kadınlar bile yüzlerini kapatıyormuş. Fransız bir rahibenin yazdıklarını okudum; bu giyinişin çok rahat olduğunu söylüyordu…”

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Türklerin Kayserili Papa ile imtihanı 03 Aralık 2025 | 359 Okunma Ne yapmalı 28 Kasım 2025 | 76 Okunma “Türkiye’den sevgilerle. C” 31 Ekim 2025 | 189 Okunma ESKİ SOLCULAR -2- Huzursuzluğun inkârcılığındandır 19 Eylül 2025 | 214 Okunma Eski solcular -1-: İki dünyanın hâl tercümanları 17 Eylül 2025 | 187 Okunma