Derviş Baba Deliler, Abdallar, Meczuplar ve Âşıklar Kahvehanesi'nde tanıştık.
Elini uzattı, “Ben Musa Dede” dedi. İsim tanıdık geldi. Birden jeton düştü. “Nasıl yani?” dedim, “Siz bizim gazetede yazan Musa Dede misiniz?” Gülümsedi. Ben inanamadım. Musa Dede’yi yaşlı bir adam zannediyordum! Kimse bana bu kadar yakışıklı olduğunu da söylememişti. Bunu da ona direkt söyledim, kötü şeyleri de iyi şeyleri de içimde tutmam ben. Yine gülümsedi. Sonra o güzelim kahvehanede uzun bir sohbete daldık. Musa Dede’nin ‘Gölgenin Hakikati’ adlı kitabı Tuti Kitap’tan çıktı. Bu röportajı da o vesileyle yaptım. Beni etkileyen biri oldu, ondan bir sürü şey öğrendim. Cumaları Balat’taki Derviş Baba Kahvehanesi’nde tasavvuf dersleri veriyormuş, bir gün mutlaka gideceğim...
- İlginç bir hayat hikâyen var. Lari kim, Musa kim, Fakir
kim?
- Hepsi benim! Lari olarak dünyaya geldim, sonra kendi isteğimle
Musa oldum. Fakir’e gelince, insanın, Allah karşısında acziyetini
bilmesinin bir ifadesi. Bunun bir itirafı...
- Ooo sen hızlı girdin! Dur başa alalım... Sen Musevi
olarak doğdun, sonra sufi Musa Dede oldun. Bu ne kadar uzun bir
yolculuktu ve ne zaman başladı?
- Aslında bu hep varmış ama o zaman bilmiyormuşum. Bir yerde, bütün
bunlar anlamlandı. Ustamı tanıdığım an başladı. Ama sen hikâyeyi en
başından dinlemek istiyorsun değil mi?