Tamam dürüst geliyordu, iyi insan geliyordu ama nasıl desem,
biraz atalet içinde geliyordu, sanki kurtlarla kapışamaz gibi
geliyordu, lider karizması yok gibi geliyordu!
Vatandaş olarak hayal kırıklığına uğramıştım.
Hatta, ondan umudu kesmiştim.
Ben bir “hareket” bekliyordum.
Yıllardır.
İçimden, “Hadi” diyordum, “Hadi ya, bir şey yap, bu toplumun, bu
ülkenin ihtiyacı var. Hepimizi dönüştür, harekete geçir...”
Ama sonra, “Amaaan, o nereden yapacak!” diyordum!
İşte bu noktada fena halde utandım kendimden!!!
Yaptı... Ve öyle bir şey yaptı ki, “Vay beee!” dedirtti, binlerce
insanı bir araya getirdi, aynı talebin çatısı altında
topladı...
ADALET.
Toplumun o kadar farklı katmanlarına sirayet etmiş ki adaletsizlik,
o kadar tavan yapmış durumda ki, o kadar bıçak kemiğe dayanmış ki,
insanlar bu talebi destekledi, onun peşinden yürümeye başladı.
Ve ben, müthiş umutlandım, bence bu Adalet Yürüyüşü son dönemin en
önemli şeyi!!!
Partiler üstü bir hareket.
Toplumun her kesimini bir araya getiren bir hareket.
Hangi partiye oy vermiş olursa olsunlar, “Hak, hukuk, adalet” deyip
yürüyorlar.
Sizin, benim gibi insanlar.
Masum bir şekilde, hiçbir çığırtkanlık yok, numara yok.
Yürüyorlar, yürüyorlar, yürüyorlar.
İnanılmaz etkileyici.
Hiçbir provokasyona kapılmıyorlar, gübre dökenleri ve taş atanları
bile alkışlıyorlar.
Yol kenarlarında yürüyenleri izleyenler nasıl tatlı, “İyi misiniz?
Su ister misiniz?” diyorlar, erik uzatıyorlar, “Yolunuz açık
olsun!” diyorlar, “Dualarımız sizinle!” diyorlar.
Yemin ederim bu yürüyüş tarihe geçer.
Bu arada yürüyüşçüler, yağmur, sis, güneş her şeyi gördüler. Sıcak
da manyak sıcak, ona rağmen, “Güneş gözüme giriyor!”, “Ayağım su
topladı!” demeden yürüyorlar, metrelerce uzunluktaki Türk bayrağını
açıyorlar, kırmızı bir nehir gibi akıyor o bayrak...
Binlerce insanla bir aradaydım, ben de o coşkuyu yaşadım, önce 6,
sonra 4.5, sonra 8 kilometre yürüdüm.
Daha önce eleştirdiğim Kemal Kılıçdaroğlu’na hayranlık duyuyorum
şimdi, o, artık benim gözümde parti başkanı değil, gerçek bir
lider.
Gandi gibi.
Onun kadar adanmışı da yok. Bir metre firesi yok. Araca binmişliği
yok. “Otele gideyim, dinleneyim!” yok. Ve bu adam 69 yaşında!
Düşünebiliyor musunuz her gün 17-18 kilometre yürüyor, herkesle
kucaklaşıyor, sohbet ediyor, dimdik yürüyor. Sonra karavanına
giriyor. Karavan da aslında bomboş bir karavan. Yani o karavana
“Lüks!” diyenlere “Hadi ya” demek gerekiyor; gerçekten kötü
niyetliler. Mütevazı, daha doğrusu acıklı bir karavan.
Ama Kılıçdaroğlu gülümseyerek o karavandan dimdik çıkıyor, o kadar
adanmış ki, onunla yürüyen o kalabalık da öyle. Birlikte yürümeye
başlıyorlar. Müthiş bir kararlılık var.
Saygı duymamaya olanak yok.
Umut duymamaya da...
Bence bu yürüyüş, bir milat.
9 Temmuz, bence yeni bir başlangıç olacak. Önümüzdeki günler ve
aylar ve hatta yıllar için umutluyum ben. En azından öğrendik ki,
bir araya gelinebiliniyormuş...
YÜRÜYÜŞ BEBEĞİMİZ, ÜZERİNE TİTRİYORUZ
- Herkes biyonik adam olduğunuzu
konuşuyor. Biyonik adam mısınız?
- (Gülüyor) Yok canım. Ben bir davaya inanan adamım. Adalete
inanıyorum ve onun için yürüyorum.
- Şaka bir yana, temponuz hayranlık
verici. Dimdik yürüyorsunuz. Bugün 21’inci gün, üstelik her gün
spor yapan, yürüyen biri değilsiniz. Yaş da 69... Bu gücü nereden
buluyorsunuz?
- Çünkü yaptığım şeye inanıyorum. Ülkede adalet yok! Türkiye çok
zor durumda. Türkiye, yarı açık cezaevine dönüştü. Bu ülke, bu
tabloyu hak etmiyor. O zaman da bize görev düşüyor. Herkes
sindirilmiş vaziyette, ama bu durumdan da kurtulmak gerekiyor. Biz
de bu görevi üstlendik, yürümeye başladık. Çok sayıda değişik
partilerden ve sivil toplum kuruluşlarından da destek alıyoruz.
Sanatçılardan ve toplumun her kesiminden, katılım gittikçe artıyor.
Yaptığımız bu şey, var olan korku iklimini de kıracak...
- Siz de performansınıza şaşırıyor
musunuz?
- Şaşırmaz mıyım? Bundan bir ay önce, “Ankara’dan İstanbul’a
yürüyeceksin!” deselerdi, “Delirdiniz mi?” derdim. Ama işte bugün
yürüyorum. Her santimini kararlılıkla yürüdüm. Bir metre bile firem
yok. Bir santimi bile araçla gitmiş değilim. Sonuna kadar da
yürüyeceğim...
- Bunun adı “adanmışlık”
mı?
- Evet, bu topluma adanmışlık.
- “Yapmam gerekiyor” diye mi
yapıyorsunuz?
- Hem içimden geldiği için yapıyorum, hem de vazife olarak
addediyorum. Bu ülkenin ve çocuklarımızın geleceği için yapmak
zorundayız.
- Ben sizi hep severdim ama bu sefer
hayranlık da duyuyorum. Milyonlarca insan da böyle hissediyor.
Sizin hayatınız boyunca yaptığınız en önemli şey mi bu Adalet
Yürüyüşü?
- Evet! Zaten bu hareket, sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada
yankılandı. Günde 60 yabancı basının bu yürüyüşü izlediği oluyor.
Bakın, bugün Türkiye’nin içine düştüğü durum, demokrasiden giderek
uzaklaşması, yargının tamamen siyasallaşması, bir otoriter yapının
Türkiye’ye egemen olması sadece bizde değil pek çok ülkede kaygı
yaratıyor. O nedenle bu hareket sadece Türkiye’de değil, uygar
dünyanın tamamında ilgi uyandırdı.
- Size sorulmayacak hiçbir şey yok.
Siz, her şeye cevap veriyorsunuz...
- Elbette. Ama normali de bu değil mi? Böyle olması lazım.
Siyasetçinin samimi olması lazım. Yüreğinden ne geçiyorsa,
dudaklarından da o dökülmeli. Yani yüreği farklı, dudakları farklı
şeyleri söylememeli. Ben buna özen gösteriyorum...