Bir Ayşe Kulin romanı daha...
‘Kanadı Kırık Kuşlar’...
1930’ların Nazi Almanya’sından 2000’lerin Türkiyesi’ne uzanan bir
ailenin dört kuşaklık hikâyesi.
Yine kadın hikâyesi...
Sıradışı, güçlü, coşkulu ve tutkulu kadınların hikâyesi...
Roman, Nazi döneminde Hitler Almanya’sından kaçan Yahudi bilim
adamlarının Türkiye’ye gelmesiyle başlıyor, onların torunlarının
‘Türkiye’den gitmek mi kalmak mı’ tartışmasıyla son buluyor.
Her zamanki gibi akıcı ve yalın bir dille yazılmış, insanı içine
alıyor.
Tempo da gittikçe artıyor, giderek yükselen bir müzik gibi...
Romanı okuyunca 1930’lardan bu yana değişen pek bir şey olmadığını
da anlıyorsunuz, belli şablonlar hep tekrarlanıyor...
Ve insanı düşündürüyor, gitmeli mi kalmalı mı?
Ayşe Kulin diyor ki, “Ben isterim ki, herkes, yerli yerinde kalsın
ve beğenmediği durumlarla mücadele etsin. Romanı yazarken da bu
hissi vermek istedim: ‘Kalın ve direnin!’ Okumak da, gitmek de,
kalmak da, mücadele etmek de, ‘Bana artık müsaade’ demek de... Size
kalmış... Size ne iyi gelecekse onu yapın. Çünkü bu işin doğrusu
yok, her insan başka bir dünya... Ama unutmayın başka vatan
yok!”
Hürriyet
Fotoğraf: Emre Yunusoğlu
'Kanadı Kırık Kuşlar’, sakin başlayan, sonra temposu gittikçe
artan, heyecan verici, öğretici ve ibret verici bir ‘Ayşe Kulin
romanı’ olmuş. Günümüzle de pek çok paralellik var. Bu romanla bize
ayna mı tutuyorsunuz?
- William Sheridan Allen’ın, ‘Naziler İktidarı Nasıl Ele
Geçirdiler?’ diye bir kitabı var, onu okuyordum. Çünkü yazmak
istediğim romanın arka planını öğrenmem gerekiyordu. Daha önce
yayınevimin bastığı ‘Yurtsuz Kalanlar’ı -Halit Çelikbudak yazmış-
okumuş, etkilenmiştim. Yıllar önce Faruk Şen de, ‘Ay Yıldız Altında
Sürgün’ü yazmıştı. İkisinde de yurtsuz kalanların acısı,
Türkiye’nin kuruluş yıllarının heyecanlı hikâyesi vardı. Ben de
Almanya’dan zoraki göçle gelen bir ailenin hayatını yazmak
istiyordum uzun zamandır. Allen’ın kitabındaki Almanya’yı anlattım
ilk bölümde... Türkiye ile bir benzerlik var mı yok mu, bu okurun
kararıdır. Kimine göre var, kimine göre, bu dönem en demokratik
dönemi Türkiye’nin. Demokrasinin ne olduğu, kişinin durduğu yere
göre değişiyor galiba.