Gazete yazısının da, o yazının başlığının da sınırları vardır.
Başlık dediğin üç beş sözcükten ibaret olmalıdır. Oysa ben dokuz
kelimelik bir başlık tasarlamıştım. Sığdığı kadarını yukarıya
koydum; aşağıda tamamı var:
Türkiye’nin bütün yargıçları, “birleşin ve ayağa kalkın” desem
beceremeyeceksiniz, öyleyse beter olun!..
Nereden çıktı şimdi bu, diyenleriniz olmuştur.
Açıklayacağım…
Önemli bir olay yaşanmıştır, ancak daha onun dumanı tüterken daha
da önemli, daha da yakıcı bir olay bindirir. İster istemez ilk olay
gölgede kalır.
Geçen günlerde de öyle oldu. Okuduklarımdan anladığım kadarıyla
“Cemaat disiplini” içinde yer alan iki yargıç, Cemaat’e yakın
oldukları için tutuklanan bir medya yöneticisi ile bazı polis
şeflerini ince hesaplanmış bir hukuk manevrası ile tahliye etmek
istediler. “AKP disiplini” içinde yer alan yargıç ve savcılar hemen
harekete geçtiler, tahliye manevrasını son anda önlediler. Tahliye
kararı veren iki asliye ceza yargıcını da HSYK’nin izniyle
gözaltına aldılar ve ardından tutukladılar. Her iki yargıç şu anda
mapus damında volta atmakla meşgul olsalar gerek...
Bu Türkiye Cumhuriyeti’nin 92 yıllık tarihinde görülmemiş,
yaşanmamış bir olaydı. Eğer AKP tepelerinin ve elebaşılarının “1
Mayıs saldırısı” üstüne binmeseydi günlerce gazete manşetlerine
oturması gereken bir olay...
1 Mayıs saldırısı geride kaldı. Şimdi emekçiler soludukları gaz,
yedikleri cop ve tekmelerin sızısı, 1 Mayıs’ı kutlayamayışlarının
öfkesi ile, AKP elebaşıları da alınlarına kendi elleriyle
çaldıkları kara leke ile baş başa kaldılar...
Yani verdikleri karar yüzünden hapse tıkılan iki yargıç olayına
dönebiliriz.
Dönelim...