Başlığı dilediğiniz gibi okuyabilirsiniz.
İster 17 Cumhuriyet gazetesi
çalışanı diye okuyun,
ister Cumhuriyete sımsıkı bağlı, tek
adam rejimine de, sultan özentilerine de boyun eğmeyen, diz
çökmeyen 17
Cumhuriyetçi diye...
Siz bu gazeteyi elinizde tutarken 16
meslektaşımla, 16 yiğit, boyun eğmez, diz çökmez arkadaşımla
birlikte İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde, 27. Ağır Ceza
Mahkemesi’nin duruşma salonundaki sanık iskemlelerinde bir arada
oturuyor olacağız. Bugünden cuma akşamına kadar ara vermeden, beş
gün üst üste savcının iddianamesini
cevaplayacağız.
İşimiz zor.
Zor, çünkü akla uygun, tartışılabilir, ciddiye
alınabilecek bir iddianame ile karşı karşıya değiliz. Tersine
mesleki itibarı sıfırlanmış, vicdanı kararmış, meslektaşlarına
karşı savcıya tanıklık edebilmiş “muhbir-tanık”ların
karalamalarına dayanan bir iddianameyi cevaplamak
zorundayız.
İşimiz zor.
Zor, çünkü FETÖ davasından hakkında 2 kez
müebbet hapis cezası istenen, adli kontrol koşuluyla tutuksuz
yargılanan ve -inanması güç ama- hâlâ görev başında olan bir
savcının başlattığı ve iddianame aşamasına kadar getirdiği bir
davada yargılanıyoruz ve ekleriyle birlikte yüzlerce, binlerce
sayfaya ulaşan iddianame aslında tek sayfaya, hatta tek cümleye
indirilebilir:
“Cumhuriyet’in yayın çizgisini
değiştirdiniz. O halde
suçlusunuz!”
Bu tek cümleye indirgenebilen iddianameye çok
kısa bir soru cümlesi ile cevap vermek
mümkün:
-Sana
ne?
Ama bu kaba ve savcıyı öfkelendirebilecek bir
cevap olur. O yüzden daha uygun ve biraz daha uzun bir cümle
gerekecek: