Biliyorum, kimileriniz başlığı okur okumaz
“Bu yine kaşınıyor” diye mırıldandı,
homurdandı...
Öyle ya, yüce Türk yargısının ayrılmaz halkası
savcılık kurumunda görevli, ilkesel olarak kesinlikle
bağımsız ve tarafsız olmaları gereken, görevleri
kamunun, o kamuyu oluşturan yurttaşların hakkını, hukukunu
savunmak, adaletin ete kemiğe bürünmesini sağlamak olan savcılara
“Reis’in savcıları” yakıştırması yapan bir gazetecinin
başına neler geleceğini tahmin etmek için yüksek zekâ, derin
kavrayış gücü gerekmiyor.
Ama yine de bildiğimi okuyacağım, başlığı da,
konusu da “Reis’in savcıları” olan bir Tırmık
yazacağım.
Hatta gözümü daha da karartacağım ve “Reis
derken Cumhurbaşkanı ve AKPGenel Başkanı Recep
Tayyip Erdoğan’ı kastediyorum” diye
ekleyecek, yani eşyayı adıyla çağıracağım...
Buyrun...
***
Başlangıçtaki paragraflara bakıp sekiz yıl
önce, 2009’da Mithat Sancar ve
Eylem Ümit’in TESEV için
kotardıkları o çok önemli “Yargıda Algı ve Zihniyet
Kalıpları” araştırmasından; orada savcı ve yargıçların yüzde
60’tan çoğunun kendini “Devletin hukukçusu” olarak
gördüklerini övünerek belirttikleri söyleşileri
hatırlatmayacağım.
O araştırmada görüşüne başvurulan bir yargıcın
“Ben devletçi hukukçuyum. Önce devlet gelir”; bir
savcının “Benim ülkem söz konusu olduğunda hukuk mukuk
dinlemem” dediklerini aktarmayacağım. O kadar gerilere gitmeye
gerek yok.
Keza OHAL koşullarında iktidarın ele geçirdiği
KHK olanakları ile 6000 yargıç ve savcıyı kapının önüne
koyduklarından da söz etmeyeceğim.
Birkaç gün önce yaşadığımız HSK’nin son
kıyımını da geçeceğim.