Benim bildiğim İslamı savunmak, İslamı yaymak için savaşırken
ölenlere şehit denir. Ulus-devletler
çağıyla birlikte vatanı savunmak ya da başkalarının vatanını
fethetmek için savaşırken ölenlere
de şehit denmeye başlandı. Şehit kavramı
gitgide ayağa düştü, anlamsız bir niteleme sık kullanılır oldu.
Kendini Marksist olarak tanımlayan ve tanımı gereği bir dinsel
inanca bağlı olmaması gereken örgütlerin açlık grevlerinde ya da
bir çatışmada canını yitiren üyeleri için de “devrim şehidi”
gibi tuhaf ve anlamsız bir niteleme kullanılmaya başlandı. O kadar
ki pek çok toplantı, “Şimdi hepinizi devrim şehitleri için bir
dakikalık saygı duruşuna çağırıyorum” anonsları ile başladı ve
şehitler “sol ya da sağ yumruklar
havada” anıldı.
Şehit edebiyatının doruk noktası ise “Şehitler ölmez, vatan
bölünmez” sloganında ifade buldu. Çatışmalarda can vermiş
gencecik yurttaşlarımızın cenaze törenlerinde bu slogan sürekli
kullanılır oldu.
Kendini tutamayıp gencecik oğlunun acısıyla, “Ne demek şehitler
ölmez. İşte dal gibi oğlum öldü de burada tabutta yatıyor”
diye haykıran annelere, babalara o yıllarda milli hisleri zayıf,
dini inancı güçsüz, hafiften de olsa “vatan haini
eğilimler” taşıyan biri olarak bakılırdı.
Artık…