Nâzım Hikmet bize “Güzel günler göreceğiz çocuklar” diye
seslenmişti. O “güzel” günler ne yazık ki yakın değil.
Ama “ilginç” günler, “rezil” günler, hatta “komik” günler yakın.
“Sarraf Davası”nın jürili oturumlarının eli kulağında.
Daha şimdiden “kirli çamaşırlar sergisi”nin açılmak üzere olduğunu
söyleyebiliriz.
Daha şimdiden ortalık toz duman. AKP medyası yangın yerine döndü.
Birinin dediğini öteki yalanlıyor.
Biri Sarraf’ın marifetlerinin AKP’ye ve AKP’nin Reisi’ne
bulaşmaması için bin dereden su taşımaya soyunuyor ama suyu kovayla
değil kalburla taşımaya çabalayan bir mankafalık içinde.
Bir öteki, rezaletin ayyuka çıkacağını, kirli çamaşırların ortalığa
serileceğini fark etmiş, anlamış “Aaaah, ah, itirafçı olacakları
besbelli olan bu Rıza Sarraf’ı, bu Halkbank Genel Müdür Yardımcısı
Hakan Atilla’yı neden oralara saldık. MİT uyuyor muydu” diye feryat
figan ağlamakta...
Sonunda savunmalarını “Bu bir hukuk davası değil, bir siyasi
davadır” üstüne kurmakta karar vermişe benziyorlar. AKP’nin Reis’i
de öyle, Reis’in yakın tayfası da öyle, medyası haydi haydi
öyle...
Üstelik dedikleri doğru. Bu bir hukuk davası değil, bir siyasi
dava. ABD devletinin tepeleri, siyasal iktidarı, gizli servisleri
el ele vermişler, itaatinden kuşku duymaya başladıkları, kendi
kanatları ile uçma umuduna kapılan Tayyip Erdoğan’ı dizginlemeye,
yola getirmeye, başlangıçtaki çizgisine döndürmeye niyetliler.
Bu amaçla kanıtları, derlemiş toplamış, itirafçı olacak herifleri
enselemiş ve ABD yargısının önüne koymuşlar.
Eh, bir savcının eli bu kadar kanıt ve itirafçı ile bu kadar
güçlendiyse dava da açar; bu kanıt ve itirafları önünde bulan
yargıç da duruşmayı başlatır ve sonunda hükmünü keser...
*** İyi hoş da bu davanın siyasi bir dava olması Rıza Sarraf’ın, öteki bankacının, Sarraf’tan rüşvet alanların, “gerekirse önüne yatacağını” ilan...