Dün “CHP siyasetin neresinde duracak”
başlıklı Tırmık’a alışılmışın ötesinde “tepki - katkı -
onay - itiraz” yağdı.
Tepkilerin çoğu “CHP’nin günahlarını sayarken şunu, şunu ve
şunu unutmuşsun ama...” yollu itiraz ve uyarılardı.
Hayır, unutmadım. İki, üç örnekle yetinmeyi yeğledim. Çünkü
tartışmaya çalıştığım “Şu, şu, şu siyasal davranışları olan
bir parti sosyal demokrat olabilir mi” sorusu değil.
***
Kanımca CHP siyasetin neresinde durduğunu ve duracağını bir
parti kararına dönüştüremeyen bir parti. Bugünkü Tırmık’ın
başlığı belki bu durumu daha iyi tanımlıyor: CHP kilitlenmiş
bir parti.
1965’te, genel seçimlerden kısa süre önce CHP’nin o dönemdeki
lideri İsmet İnönü “CHP ortanın solunda
bir partidir” dedi. Bu açılım parti içinde ciddi ve sert bir
ideolojik tartışma başlattı. Daha sonra “Göbekçiler” diye anılan
sağ kanat itiraz etti; zaten bir süre sonra CHP’den de kopup kendi
partilerini, Güven Partisi’ni kurdular. Buna
karşılık Turan Güneş,
Deniz Baykal, Kamil Kırıkoğlu,
Selahattin Hakkı Esatoğlu, İbrahim Öktem,
Cahit Kayra ve Bülent
Ecevit gibi önde gelen CHP politikacıları “Ortanın
solu” gibi bulanık bir terimi “sosyal demokrasi” olarak açımlamaya,
içini doldurmaya çalıştılar ve 50 yıldır CHP kendini sosyal
demokrat parti olarak niteliyor.
Ve 50 yıldır hâlâ gerçek bir sosyal demokrat parti
olamıyor.
Kuşkusuz o günlerde de, bugün de CHP içinde sosyal demokrat
ideolojiyi benimsemiş siyasetçiler var. Ancak “Biz sosyal
demokratlar...” diye başlayan cümleler kuran ve sosyal demokrat
ideolojiye epey uzak, hatta çok uzak politikacılar da var, üyeler
de, seçmenler de...
CHP’yi kilitleyen de kanımca bu olsa gerek.
***
Bir gazete yazısının sınırları içinde sosyal demokrasiyi
ayrıntılı tanımlamak mümkün değil. Belki isim babasının, ideolojik
temelinin Marx’a dayandığını, ancak o
yıllardan bugüne kökenleriyle ilişkisi kalmayacak kadar değiştiğini
söylemek yeterli olur.
Başlangıçta kapitalizmi aşacak, kapitalist sömürüye son verecek bir
ideoloji idi. Gitgide, özellikle Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin
1959’daki ünlü Bad Godesberg Kongresi’nden sonra kapitalizmi aşmak
hedefini terk edip, kapitalizmin haksızlıklarını dengelemek,
azaltmak üzere sosyal politikalara ağırlık veren bir siyasi
harekete dönüştü.
Ancak CHP bu bile olamadı.
Kemalizmi bir Türk milliyetçiliği olarak kavrayanlar da, 1930’ların
“devlet fideliğinde kapitalist yetiştirmek” olarak
tanımlanması gereken ekonomi politikalarını “sol” sananlar da,
“Çobanın, karnını kaşıyan adamın oyu ile benim oyum bir
mi? Oysa hepsi birer oy sayılıyor. Demokrasi buysa ben
yokum” diyenler de, 15 Temmuz gecesi, henüz darbenin yönü ve
başarısızlığı belli olmadan Edremit Akçay’da, Muğla’nın
Akyaka’sında toplaşıp hep bir ağızdan 10. Yıl Marşı söyleyenler de
CHP saflarında, sosyal demokrasinin özgürlük, eşit haklı
yurttaşlık, herkes için fırsat eşitliği ilkelerini içtenlikle
benimsemiş ve siyasal mücadelesini bu eksen üstünde sürdürenler de
CHP saflarında.