Demek bir bildiğim varmış. Haftalardır Tayyip
Erdoğan’dan söz ederken “Cumhurumun başkanı” yazıyordum.
Bazı kem gözler, fesat fikirliler bunu dalga geçmek olarak
yorumladılar. Asla. Ben “Cumhurumun başkanı” ile dalga geçer miyim
hiç?
Nitekim “Bahçeli – Erdoğan
mutabakatı” artık su yüzüne çıktı. Bundan sonrası
sonucu etkilemeyecek cilveleşmelerden ibaret. AKP yeni bir anayasa
ya da anayasa değişikliği teklifini Meclis’e getirecek. O oturumu
Meclis Başkanı yönetecek. Demek oylamaya AKP bir eksikle yani 316
kemik milletvekili ile katılacak. 330’a varmak için 14 stepne
lazım. Ihraçlar hesaba katılırsa MHP’nin 39 milletvekili var.
Bahçeli bunların arasından 14 değil, 24 değil, 34 milletvekiline
zorlanmadan “Evet” oyu verdirtir. Epey yıpranmış olsa da
o “Ikinci Başbuğ”dur ve MHP gibi partilerde Başbuğ bir şey
derse o rica değil talimattır, buyruktur. Uymayanın sonu fena
olur.
Yani 330 “evet” oyu çantada kekliktir. Bunun üstüne ince
hesap yapıp “Şu şu kadar, bu bu kadar; peki şu şöyle, öteki
böyle olursa ne olur” gibi boş hesapları şimdiden
unutabiliriz.
O anayasa teklifinde Erdoğan’ın yürütme erkinin başı olacağı bir
düzenleme yapıldı.
Adı Başkan olmayacak, Cumhurbaşkanı olacak.
Keşki benden kopya çekip “Cumhurun
Başkanı” gibi bir ad yakıştırsalardı. Çünkü
durum “Ha Ali, ha Veli”den ibaret. “Ha Başkan, ha
Cumhurbaşkanı, ha Cumhurumun Başkanı”.
Cumhuriyet yazıişlerindeki hınzır zekâlı genç arkadaşlarım dün
başlığı “Cumhur-Başkanı” diye attılar. O
tire işareti sayfalarca yazının anlatamayacağını anlatıyor...
***
Haydi dünkü Tırmık’ı hatırlayın. Hani cumhurumun
başkanının Avrupa
Parlamentosu başkanı Martin
Schulz için “Orada bir parlamentonun başkanı,
nesin sen” dediği cümleyi aktaran Tırmık’ı...
Söz konusu olan Avrupa Parlamentosu. Avrupa Birliği’nin en yüksek
karar organı olan parlamento. Erdoğan’ın dilinde ondan “Orada
bir parlamentonun başkanı” diye söz edildiğine dikkatinizi
çekerim.
Bu aşağılayıcı niteleme Erdoğan’ın bilinçaltında (yoksa
bilinçüstünde mi?) yatan “parlamento” gibi demokratik
kurumlara olan nefreti yansıtıyor. Erdoğan için parlamento,
iktidarın köpeksiz köyde değneksiz gezmesini önleyen bir ayak
bağı.
Çağdaş demokrasilerin hukuk sigortası olan “kuvvetler
ayrılığı” da aynı nefretten payını alıyor. O da bir ayak bağı.
AKP tayfasının dillerine pelesenk ettikleri “Türk tipi
başkanlık sistemi” sadece parlamentoyu
etkisizleştirmeyi, silikleştirmeyi hedeflemiyor. Kuvvetler
ayrılığının en kilit kurumu “yargı”yı da
devre dışı bırakmayı hedefliyor.