Sordum:
- N’apıyorsun kuzum sabahın
köründe öyle takır takır, tıkır tıkır, haşır
huşur…
Başını kaldırmadan, yaptığına ara vermeden
cevapladı:
- Gözaltı çantamı
güncelliyorum…
İster inanın, ister inanmayın, önce hiç
şaşırmadım, yadırgamadım. Ama sonra, yadırgamayışımı yadırgadım,
şaşırmayışıma şaşırdım.
Gözaltına alınma olasılığına karşı bir çanta
hazır etme ve değişen mevsim koşullarına göre o çantayı güncelleme,
bir ülkede doğal bir davranış, akla uygun bir önlem olarak
algılanır olmuşsa ve bu yadırganmıyor, şaşkınlığa yol açmıyorsa
bunun bir anlamı olmalı. Bir anlamı var:
Bu 2018 Türkiyesi’dir ve 2018 Türkiyesi’ni pek
güzel, pek eksizsiz anlatmaktadır…
***
1999 depreminde Cumhuriyet’te hem
Tırmık yazıyor, hem haberci olarak çalışıyordum. Depremin
ertesi günü bölgeye gittim: Yalova - Gölcük - İzmit - Adapazarı
şeridinde 27 gün boyunca aralıksız dört döndüm. Depremin
sonuçlarını bütün sonuçlarıyla yaşadım. Ölü kokusunu da, ölüm
kokusunu da, ölüm korkusunu da evsiz, barksız ve çaresiz kalmış
kadın, erkek ve çocuklarla birlikte yaşadım.
Depremin üstünden birkaç ay geçince o günleri
yoğun yaşamış bir haberci olarak bu kez de yeni bir depreme hazır
olmak üzere bir “deprem çantası” hazır eden ve
etmeyenler üstüne bir röportajhaberin peşine
düştüm.
Sonuç ilginçti: Onca uyarıya, onca yazılıp
çizilene rağmen bir deprem çantası hazır edenler pek azdı. Büyük
çoğunluk, “Allah yazdıysa sen ne yapsan nafile”
kaderciliğine çoktan teslim olmuş ve bir daha deprem
yaşanmayacakmışçasına bir ruh tembelliği, bilinç körelmesiyle
günlük hayata dönmüştü.
O haber-röportajın sonuçlarından birine göre,
bir deprem çantası hazır edenlerin çoğunluğu akademisyenler,
sanatçılar, öğretmenler, sivil toplum örgütlerinde etkinlik
gösterenler, hekimler, gazeteciler, toplumda
“aydın” kategorisinde sayılanlardı…
***
Artık yaşlıyım, üstelik yorgun, bezgin, işi
başından aşkın ve tembelim; bu kez de bir “gözaltı
çantası” haber-röportajın peşine düşemem. Ancak genç haberci
meslektaşlarımın önünde üstesinden gelebilirlerse onlara ödüller
getirecek bir konu duruyor:
Kimler gözaltı çantası
hazırlamış!..
Ben bildiklerimden yola çıkıp soruya bir cevap
verebiliyorum, aslında birkaç paragraf yukarıdaki “deprem
çantası” hazırlayanlara ilişkin cümleciği
yineliyorum:
“Akademisyenler, sanatçılar, sivil
toplum örgütlerinde etkinlik gösterenler,
öğretmenler, hekimler, gazeteciler, toplumda
‘aydın’ kategorisinde
sayılanlar…”
***