Şu uğursuz “tezkere” Meclis’te kabul edildiğinde yazı
günüm değildi. Sonraki gün de değildi. Ama yazı günlerim olsaydı
bile yazmaz beklerdim.
CHP kanadından,
özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun
ağzından bir yalanlama bekledim. “Gazetelerde
benim, ‘Tezkereye karşı tutumumuzu konuştuğumuz Merkez Yönetim
Kurulu toplantımızda Hayır denilirse seçim sürecinde şehit
cenazelerinde bu durumu bizim aleyhimize kullanırlar. Halkı ve
milliyetçi kesimi provoke ederler.
CHP, PKK’ye
http://www.milliyet.com.tr/pkk/dokunmayın dedi, diye karşı
propaganda yaparlar. Bu nedenle evet dememiz
gerekiyor’ dediğimi yazdılar. Bu doğru
değildir” demesini bekledim.
Boş yere beklemişim.
CHP milletvekilleri büyük ölçüde MYK kararına uydular ve birkaç
yürekli milletvekili dışında tezkereye evet oyu
verdiler.
Bu önemli bir oylamaydı. Sonuçlarının çok önemli olabileceğini
kestirmek için çok bilgili, çok deneyimli olmak gerekmiyordu.
Başkomutanı Recep
Tayyip Erdoğannam zatın olduğu
silahlı kuvvetlere gerektiğinde Suriye ve Irak’a asker gönderme
yetkisi veriliyordu.
Verildi de…
Üstelik sırf bu oylama için toplanan Meclis bütün dikkatleri üstüne
çeken saçma sapan bir başka oylama ile başladı: Bakanlar yemin
etsin mi, etmesin mi?
Kimse “Yav etseler n’olur, etmeseler n’olur” diye
sormadı. Muhalefetin laf ola beri gele muhalefeti, “Bunlar
bağımsız bakan değil. O yüzden yemin etmesinler” yollu
itirazları ciddiye alındı, oylama yapıldı. CHP, MHP, HDP birlikte
oy verince yemin etmeleri reddedilmiş oldu. Bu saçmalığa MHP’li
başkanvekili bile akıl yatıramamış olsa gerek ki yeniden yeniden
oylamalar yapıldı ve sonunda “AKP’li bağımsız”bakanlar da
yemin etti; yorgan gitti, kavga bitti.
Bu gürültü patırtı, bağrış çağrış, AKP’li
bakan Kılıç “Silah gösterdi,
göstermedi” itiş kakışı arasında tezkere de oylandı ve
geçti.
Adeta “Cambaza bak, tezkere geç” oynandı.