İçinizde pazarı iple çeken çoktur. Hele haftada beş değil, altı
gün çalıştırılanlardansanız...
Haftanın tek tatil günü. Sabah erken kalkmak yok. Bir yerlere
yetişmek zorunlu değil. İşe uygun giyinmek gereği yok.
İple çekilmez mi hiç?
Peki, birileri (genellikle yargıç denen devlet adamları oluyor bu
birileri) sizi hapse tıkmışsa pazarı iple çekmenin bir anlamı
olabilir mi? Günün pazar ya da perşembe ya da salı olmasının sizin
için ne gibi bir önemi olabilir?
Hele hükümlü değil tutuklu iseniz.
Öyle ya hükümlü iseniz mapus damında yatacağınız güne bağlı bir
yaşam planı yapar, kendinize bir düzen kurarsınız. Haftanın önemli
günü de görüş gününüz olur, öteki günleri ona göre
sıralarsınız.
Ama ya tutuklu iseniz...
Adı üstünde. Kaçmasın, delil karartmasın filan gibi gerekçelerle
hapse atılmışsınızdır. Ceza alma olasılığı kadar beraat etme
olasılığı da vardır. Hapishane geçici, eğreti evinizdir. Duruşma
gününden bile önce, bir akşamüstü, ansızın, gardiyan adınızı
çağırıverir, mesela “İlhan Çomak tahliyeeee”
deyiverir.
Eğreti yaşam biter. Başkaları gibi olağan bir yaşama
dönersiniz.
Pazar günleri sizin için de anlam kazanır.
Haftanın tek tatil günü olur.
***
“Hapishane... Tutukluluk... Görüş günü” gibi sözcükler
kullandığıma
bakıp CanDündar ve Erdem
Gül arkadaşlarım üstüne
bir Tırmık yazacağımı düşündünüz.
Yanıldınız.
Yukarıda İlhan Çomak adını kullanırken,
“Mesela” dediğime bakıp rasgele uyduruverdiğim bir ad
sanmayın.
Onu tanımıyorum. Neyle suçlanarak hapse atıldığını bilmiyorum.
İstesem elbette öğrenirim. Ama bu yazı bağlamında bu bilgilerin
anlamı yok.
Bildiğim: İlhan Çomak tam yirmi
bir yıldır tutuklu...
İnanmadınız. Belki de “Olmaz öyle şey” dediniz.