Biliyorum, hepinize, hepimize gına geldi. Türk mutfağıyla ünlü
bir lokantada yemek yiyen turistin, garsona “Oğlum bana
bir bardak su. Ama n’olur patlıcansız olsun” demesi gibi biz
de neredeyse “Haydi sohbet edelim ama n’oooolur koalisyonsuz
olsun” diyecek haldeyiz.
Ve ne çare ki o sohbet koalisyonsuz olmayacak.
Olmasın da…
Türkiye’nin yakın geleceğinin belirlenebileceği bir eşikten
geçiyoruz.
Peki, bu nasıl bir “yakın gelecek” olacak?
Koalisyonlar üstüne gönlümüzden geçenleri sıralayıp onlara sözüm
ona ağır yorumlar döktürüyormuşçasına kılıflar bulmanın pek anlamı
yok. AKP’yi dışarıda bırakacak bir hükümet formülünün hiçbir
olanağı ve olasılığı kalmadı. Dört partili parlamentodan
çıkabilecek hükümet formülü
de ikiye indi: AKP - CHP ve AKP -
MHP.
Üçüncü seçenek erken seçim.
Peki, hangisi?
***
Gözlediğim, izlediğim kadarıyla koalisyon hazırlıkları üstüne
ser verip sır vermeyen, rengini, eğilimini, yönelimini belli
etmeyen tek parti var: AKP.
Bu siyaseti bezirgânca yöntemlerle yürüten ve bunu iyi beceren bir
parti için bir başarı sayılmalı.
Buna karşılık CHP ve MHP kanadı henüz resmi konuşmalar başlamadan,
zikzaklar da çizseler bir koalisyonda yer alma eğilimlerini belli
ediyorlar.
Özellikle de MHP. Ağır toplardan Ümit Özdağ,
AKP ile koalisyonun önündeki olası engelleri temizliyor. Kırmızı
çizgileri pembeleştiriyor, hatta kimilerini siliyor. Ardından bizim
kaptan Can Dündar ile Ankara Büromuzun
elebaşılarından oluşan bir heyeti kabul eden Devlet
Bahçeli, AKP ile pazarlığın önünü tıkayan cümleler
kuruyor.