Biliyorum, bu yazıyı bitirince ya da sonuna kadar okumayıp ne
olduğunu anlayınca homurdananlarınız, söylenenleriniz çıkacak,
“Aydın efendi, memleket bu haldeyken, her gün hepimiz
binbir dertle boğuşurken,Cumhuriyet’in belki de en değerli,
en anlamlı ilkesi olan ‘Yurtta sulh,
cihandasulh’ yerini ‘Yurtta
da savaş, cihanda da savaş’a bırakmışken, onca ciddi,
onca can alıcı konu varken sen tutmuş iki kitap üstüne
övgüler yağdırıp günü kurtarmışsın” diyecekler.
Peki, ama nasıl bir gün gelecek ki bu fukara gazeteci okuduğu, pek
keyiflendiği iki kitabı okurlarına önerebilecek, böylesine
hercaimeşrep yazılar döktürebilecek?
Yani yakınlarda (hatta uzaklarda) dertsiz, içeride ve dışarıda
barışın egemen olduğu, ülkeyi yönetenlerin ortalamanın biraz (çok
az) üstünde siyasal, ekonomik, demokratik kültüre sahip oldukları
günler var da ben mi görmüyorum...
***
...dedikten sonra bildiğimi okumaya (yani yazmaya)
başlayabilirim.
İki kitap tanıtacağım. Okumanızı önereceğim. Reklamlarını
yapacağım.
Biri, tanıdığım en sevimli ve zeki İstanbul fırlaması,
bana Hrant’tan emanet Hayko
Bağdat’ın son kitabı: Kurtuluş Çok
Bozuldu.
Mizah söz konusu ise kendimi “zor beğenenler” sınıfına
koyarım.
Gece yarısına doğru yatağa girdim, uyumadan önce şöyle bir göz
gezdirmek, birkaç sayfa okumak üzere Hayko’nun yeni kitabını elime
aldım.
Bitirdiğimde sabaha karşı 04.30’du.