97 yıl önceydi. Yoksul bir Anadolu kasabasının, Ankara’nın,
nisan yağmurlarıyla çamura kesmiş, nisan güneşi ile toza bulanmış
sokaklarında çok yorgun, çok kararlı, kelleyi koltuğa almış adamlar
iki katlı bir binanın önünde toplanmış birkaç bin Ankaralının
arasından geçip içeriye girdiler.
Çatısı yeni örtülmüş, badanası henüz kurumamış, bir Anadolu
kasabası için görkemli, Osmanlı başkenti İstanbul’a göre derme
çatma bir binaydı.
23 Nisan 1920’de, o derme çatma binada Türkiye Büyük Millet Meclisi
toplandı.
O gün orada egemen bir devletin temelleri atıldı.
Birinci Dünya Savaşı sonunda paramparça olan imparatorlukların
toprakları üstünde art arda ulus-devletler kurulurken Anadolu
toprakları üstünde 600 yıllık bir imparatorluk da tarihe gömülüyor
ve bağımsız ve egemen bir devletin tohumları atılıyordu.
2017’nin terazisiyle 1920’leri tartmaya kalkanların laf
ebeliklerine kulak asmayın. 19. yüzyılın başlarında 23 Nisan 1920
devrimci bir adımdı.
Nitekim bu devrimci adımın önderi Mustafa Kemal TBMM’nin ikinci
oturumunda ilan etti:
-Artık yüce Meclis’in üzerinde bir güç yoktur!..
***
Bu bir kopuştur.
Kulluktan yurttaşlığa geçmek üzere, din destekli (halifelik) bir
siyasal iktidarı (padişahlık) yıkıp halkın egemenliğine gidecek
yolu açan bir kopuş.
97 yıl sonra aynı topraklar üstünde yeni bir “kopuş”un tohumları
atıldı. Mustafa Kemal’in dilinde anlatımını bulan, üzerinde başka
bir güç olmayan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin de üstünde yeni
bir gücün iktidarı ele geçirmeye yöneldiği bir kopuş.
TBMM’nin biçimsel varlığını koruması kimseyi kandırmasın. Kimse
devlet destekli bir beyin yıkamanın iğvasına kapılmasın. 16 Nisan
2017 günü halkın “evet-hayır”ına sunulan, aşırı ölçüde “şaibeli”
bir “evet”le parlamenter demokrasiden halkın yarısının reddettiği
bir oligarşiye (=Tek adam yönetimi) geçiş bir “kopuş” değilse
nedir?
Türkiye’de Nakşibendi ağırlıklı siyasal İslam, kökleri 1839’dan
bugüne kadar uzanan bir iktidar açlığını doyuracağı bir kopuş’un
ilk adımını attı. 1839 Gülhane Hattı Hümayun’unu “Bundan öyle
gâvura gâvur denmeyecek” diye sarakaya alan karşı çıkış, yüzünü
Batı’ya (Avrupa’ya) çeviren, hedefini “Muasır medeniyetler
seviyesine çıkmak” olarak belirleyen bir siyasal yönelimi ters yüz
etmeye hazırlanıyor.
“Batı ile özellikle Avrupa ile ticareti, ithalatı, ihracatı
sürdürelim, artıralım, serbest piyasa ekonomisinin en uyumlu
iktidarı olalım. Ancak Batı Avrupa demokrasi standartlarından da
uzak duralım” diye özetlenebilecek bir siyasal yönelim devletin
dizginlerini ele geçirdi ve ülkenin sırtını Batı’ya, yüzünü Suudi,
Katar, Rusya gibi Doğu oligarşilerine çevirmeye hazırlanıyor.