Başlık aritmetik denklemi gibi oldu.Ama anlaşılıyordur.
Besbelli önümüzdeki günlerdebir anayasa teklifi Meclis’e gelecek.
Teklif, AKP damgalı olacak. Görevlendirilmişhukukçular AKP
mutfağında pişirecek;“Saray’ın sahibi” tadına bakacak,
Meclis’eo “Münasiptir” derse getirilecek.
Yeni bir anayasa ya da anayasa değişikliği için en az 330
milletvekilinin “Hı” demesi gerek.
AKP’nin 317 milletvekili var. Oylama kapalı oyla yapılıyor. Olsun.
Kapalı ya da açık AKP kanadından fire verilmeyeceğini
varsayabiliriz.
O oylamada içtüzük gereği oturuma başkanlık eden oy kullanamıyor.
Yani o gün AKP tayfasının abisi, “büyük Türk
düşünürü” Ismail Kahraman oy
kullanamayacak.
Sonuç: Bir anayasa taslağını ya da değişikliğini
Meclis’ten geçirmek için AKP kanadından 316 oy var. Oysa en az 330
oy zorunlu.
Şimdi başlığı bir daha yazalım: 330
eksi
316 eşittir 14.
Tayyip Erdoğan’ın düşlerini gerçekleştirebilmesi,
AKP’nin serbest piyasa ekonomisi (“vahşi kapitalizm” diye de
okunabilir) ile siyasal Islamın nikâhına dayanan iktidarını daha
kolay, daha az engelli sürdürebilmesi için 14 milletvekilinin daha
evet demesi gerekiyor.
CHP ve HDP’den değil
14, tek bir oy beklemekle ölü gözünden yaş beklemek arasında pek
fark yok. (Deniz Baykal’ın o oylamada
bulunmayacağını varsayıyorum).
Kala kala MHP kaldı. AKP ile aynı, aynı
değilse bile yakın akraba bir seçmen tabanına yaslanan MHP.
***
Peki, 14 MHP milletvekilinin “evet” oyu sağlanabilir
mi?
Dün grup toplantıları günüydü.
Devlet Bahçeli de konuştu. En önemli cümlesi
şöyleydi: “TBMM’de tercihimiz ne olursa milletin karşısında da
aynısı olacak. Eğer Meclis’te ‘evet’ dersek milletin
huzurunda da ‘evet’ deriz”.
Peki Bahçeli, Meclis’te kendisi ve kendisine bağlı milletvekilleri
AKP’nin anayasa teklifine “hayır” der mi, diyebilir
mi?
Birkaç ay geriye, 15 Temmuz öncesine gidelim. MHP içinde Bahçeli
yönetimine, yöntemlerine karşı patlayan muhalefet hareketi olası
bir kurultayda Bahçeli dönemine son verecek sayıda delege oyunu
toplamış, epey de aşmıştı. Bahçeli buna kurultayı önlemek için
siyasal manevralar yapmaktan öte bir çare ve çözüm bulamadı. Yani
koltuk gitti gidiyordu.
Önce bağımsız (bağımsız?) yargı imdada yetişti. Kurultaya
gidilmesinin önünü kesti.
Ardından 15 Temmuz darbe girişimi geldi. Darbe sadece Erdoğan için
değil Bahçeli için de “Allah’ın lütfu” oldu. Bağımsız
(bağımsız?) yargının kararını aşabilecek yollar darbe sonrasındaki
OHAL koşullarında tıkandı.
Bunu hangi gücün sağladığını soranlara “Sen siyasetle
ilgilenmeyi bırak, git futbolla filan
oyalan” diyorlar.