PKK’ye tarihi boyunca en çok desteği kim
sağlamıştır dersiniz? Kin ile bilenmiş militanları oluşturmak, dağ
kadrosunun gözü dönmüş elemanlarını sağlamak konusunda Diyarbakır
Cezaevi ve dolayısıyla, 12 Eylül’ün aymaz yönetiminden daha fazla
örgüte kim destek olabilirdi ki?
Olaya bu açıdan bakılınca, tıpkı İspanya’da
1959’da gün yüzü gören Bask terör örgütü için, “ETA’nın
kurucusu Franco’dur” dendiği gibi,
“PKK’nin kurucusu Evren’dir”
denemez mi?
Bir zamanlar, İspanyol demokrasisine en karşı
en büyük tehdit olan ETA için, bir yandan teröriste karşı enerjik
şekilde uygulanan polisiye önlemler alınırken öte yandan teröre
karşı önlem olarak, demokrasiye geçiş gerçekleştirilir,
demokrasilerde en sağlam güvenliğin güvenceye alınmış özgürlüklerle
sağlanacağı gerçeğinin gereği yapılırken, örgüt içeride ve dışarıda
yalnızlaştırılıp bütün desteklerinden yoksun kılınarak
etkisizleştirildi.
Franco’nun zulmünün can verdiği ETA, Franco
rejiminin kalıntılarının süpürülmesiyle birlikte söndü
gitti.
Örgütün bir zamanlar, Burgos’ta ölüm cezasına
çarptırıldığında, özgürlük kahramanı olarak görünen militanları
bile hakların ve özgürlüklerin demokrasiyle sağlanıp özgürlük
ortamında korunacağını gördükçe terörden vazgeçmeye ve sonra da
örgütün karşısında yer almaya başladılar.
Hayat bize, örgütü tümüyle yok etmek azminde
olduğunu düşünen can düşmanı Franco’nun aslında onun varlık nedeni
olduğunu göstermiş oldu.
***
Türkiye’de, çevresinde şimdiye dek elde
edemediği ve gittikçe genişleyen yoğun bir destek sağlamaya
başlayan ana muhalefet, artık sokaktadır.
Olayı doğru görmek zorundayız:
Ana muhalefet sokağa çıkmamış, sokağa
itilmiştir.
Muhalif parlamento üyeleri teker teker içeri
atılıp yargı bağımsızlığını yitirince, özgürlük ve adaleti nerede
arayacaksın?
Tabii ki, başka hiçbir yer kalmadığından,
sokakta...
Başbakan’ın “Yürüyeceksen, darbeye
karşı yürü” çıkışının da bir anlamı yok. Zira başka hiçbir yer
bıkarılmayıp sokağa itilenler zaten adaleti zulme dönüştürmüş olan,
sivil darbeye karşı yürümektedirler.
Adaleti aramak, adalet istemini seslendirmek,
ister iktidarda olsun, ister muhalefette her yurttaşın hakkı
olmaktan da öte görevidir.
Demokratik görevini yapmamaktan da öte
demokrasiyi çiğneyen iktidara karşı demokratik görevini yerine
getirme konusunda başka hiçbir umarı kalmamış olan iktidar
yükümlülüğünü barışçıl bir uzun yürüyüşle yerine
getirmektedir.
Şu anda herkesin birinci kaygısı bu barışçıl
“Adalet Yürüyüşü”nün şiddete dönüşmesinin önüne
geçmek olmalı.
Aksi halde doğacak sonuçlar istisnasız herkes
için çok vahim olacaktır.