İkisi de değişik zamanlarda ve değişik mekânlarda, değişik
sosyal konumlarda doğdular.
Biri, 1960 yılında İstanbul’da dünyaya geldiğinde, daha o zamandan
efsaneleşmiş Koç Grubu’nun veliahtının oğluydu.
En iyi koşullarda büyütülecek, eğitilecek, yetiştirilecekti.
Önündeki yaşam yolu düz ve pürüzsüzdü.
O, yolu en iyi şekilde yürüdü, kendisi için öngörülen hedeflerin
hepsine ulaştı.
İkilinin öbürü, yoksul bir köylü çocuğu olarak, ünlü ailenin
çocuğundan 17 yıl önce 1933’te, Elbistan’da doğdu.
İlkokulu, parasız eğitimin sağladığı koşullara karşın zorlanarak
bitirdi. Parasız yatılı sınavını kazanarak Galatasaray’da okumak
üzere, devletin verdiği yollukla İstanbul’un yolunu tutmuş olan
çocuk, bütün eğitim yaşamını, çantasında parasını devletin verdiği
kitap-defterle, sırtında devletin aldığı palto-ceketle geçirdi. Onu
ilk Galatasaray hazırlık sınıfındaki öğretmeni Necdet
Kut keşfetti.
O çocuk kendi çizdiği yolda devletin yardımıyla başarıyla yürüdü.
Ünlü bir yazar ve akademisyen oldu, topluma borcunu misliyle
ödedi.
Ve, yaşamda yolları kesişmeyen bu iki insanın her ikisini de ölüm
2016’nın ocak ayında 23 saat arayla yakaladı.
***
Mustafa Koç ile Tahsin
Yücel’in önemli bir ortak noktaları vardı: İkisi de bu
vatanı vatan, bu Cumhuriyeti Cumhuriyet yapan
insanlardılar.
Cumhuriyet kurulduğu zaman, vatan yıkık dökük, halk perişandı.
Sermaye yok, sanayi yok, eğitim neredeyse yoktu. Bütün bu yoklardan
bir çağdaş ülke oluşturmanın savaşı için, büyük çaba harcamak
zorunluluğu vardı.
Bunun için ülkenin bütün kaynaklarının seferber edilmesi
gerekiyordu.
Her alanda bütün kaynaklar seferber edildi. Ankara’daki bakkal ve
oğlu da katıldı bu seferberliğe, Elbistan’daki köylü ve çocukları
da.
İşte Tahsin Yücel de, Mustafa Koç da bu seferber edilenlerin
çocuklarıydılar ve kalemleriyle, iş alanındaki hüneriyle katıldılar
savaşa.
Tahsin Yücel çeviri, deneme, öykü, roman, eleştiri olmak üzere
yüzlerce eseriyle katıldı vatanı vatan yapma savaşımına; Mustafa
Koç, Türkiye’nin en köklü, en büyük şirketini yönetmedeki
hüneriyle.