1964 yılında hukuk fakültesinde okuduğum sırada Galatasaray
İlkokulu’ndan bir öğrenciye derslerinde yardım ediyordum. Bir gün
okula gidip yıllarca minnetle, iki yıldır da rahmetle andığım,
efsanevi hocam Necdet Kut’a, çocuğun durumunu
sordum.
Pek umut verici şeyler söylemedi. Sonra da ekledi:
- Biliyorsun burası değişik, ortaokul düzeyinde öğrenci
yetiştiriyoruz.
Gerçekten de öyleydi. 1940’ların sonları, 1950’lerin başlarında,
konuları ana ders kitabının yanında, yardımcı kitaplara da bakarak
hazırlama, sonra hep birlikte tartışarak pişirmeyi daha ilkokul
sıralarında öğrenmiştik.
Sorgulayıcı, aydınlanmacı, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma çabası
içinde gençler yetiştirmeyi amaçlayan eğitim seferberliğinin
etkileri hâlâ sürmekteydi. Henüz eğitime kindar ve dindar nesiller
ısmarlama aşamasına gelmemiştik.
Necdet Kut Hocam ile bu konuşmayı yaptığım sırada İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde 27 Mayıs sonrasının etkisiyle esen
özgürlük rüzgârlarının oluşturduğu ortamdan yararlanıyordum. Ne var
ki, aynı 27 Mayıs’ın estirdiği özgürlük rüzgârlarının yanı sıra,
147’liler olayı diye adlandırılan, 147 öğretim üyesinin keyfi
gerekçelerle tasfiyesine de imza koymuştu.
***
Bütün Cumhuriyet tarihi boyunca, üniversitenin her alanda
gelişmesi için zorunlu olan özgürlük ortamının yaratılması savaşımı
verilmiştir.
Hiçbir dönemde de tümüyle özerk bir üniversiteyi yaşama
geçirebilecek, doyurucu bir sonuca ulaşılamamış olduğunu söylemek
gerek.
Ama devletin bütün kurumları gibi, üniversite de en büyük darbeyi
12 Eylül döneminde yemiştir.
Daha doğrusu AKP iktidarına gelene kadar, öyle idi.
AKP iktidarı döneminde yapılanların yanında, 12 Eylül uygulamaları
solda sıfır kalmış, AKP iktidarı dönemindeki tasfiyeler askeri
dönemlerdekinin yirmi katına ulaşmıştır.
Büyük darbeden nasibini alan kurumların başında üniversite
geliyor.
Bu bir rastlantı değil, AKP üniversiteyi istemiyor.
AKP aslında sorgulayıcı, aydınlanmacı eğitimi istemiyor, ona
tabandan karşı.
Bu durumun doğal sonucu olarak da üniversitedeki özgürlüğü, özerk
bir kurum olarak üniversiteyi istemiyor. Çünkü özerk üniversitenin
özgürlük demek olduğunu biliyor ve ikisini de istemiyor.
Üniversite yerine istenen “medrese”dir.
Üniversitenin yerine medrese ikame edilerek, çağdaş bir topluma
ulaşmak mümkün değildir.
Üniversitenin yerine medreseyi ikame ettiğinizde, üniversiteden
ortaokul düzeyinde insanlar yetiştirirsiniz.
Daha eğitiminin ilk yıllarında, ortaokul düzeyini aşmaya çalışan
ilkokulda okumuş biri olarak, ömrümün son yıllarında, ortaokul
düzeyinin gerisine çekilmek istenen üniversiteleri görünce
hüzünleniyor, umutsuzluğa kapılıyorum.