Bilge bir dostum bir gün şu gözleminidile getirmişti: Bizde
insanlar kursa yazılmış olmakla İngilizce öğrenme işi tamam
sanırlar.
Haklıydı. İngilizce işi kursa yazılmakla çözülmüyor ama başlıyordu.
Ondan sonra çalışmak, öğrenmek, sebat etmek ge
rekiyordu.
7 Haziran seçimlerinden sonra “diktatör gitti!” diye
sevinç çığlıkları atanları gördükçe bilge dostum geliyor
aklıma.
Zafer çığlıklarına karşın Tayyip hâlâ
eski yerinde duruyor.
Siz bakmayın çok kısa bir süredir sesinin çıkmamasına! Tayyip
Bey “Türkiye benim!”iddiasından asla vazgeçmez, her türlü
çözümün önünü tıkayarak “bakın parlamanter sistem çözümsüzlük
üretiyor” diyerek amacı bir kez daha başkancı sistemi getirmek
olan erken seçime giden yolu denemeyi, hiçbir zaman saf dışı
etmez.
Seçim sonuçları, halkın çoğunluğunun “Tayyibanizm”e karşı
olduğunu kanıtlamıştır, ama Tayyip Bey yerli yerinde
durmaktadır.
Bu satırlar yazılırken Tayyip Bey’in Deniz
Baykal ile uzadıkça uzayan görüşmesi devam
etmekteydi.
***
Aslında, görüşmenin en merak edilen yönü, Tayyip Bey’in bunu
hangi sıfatla yaptığıdır.
Acaba Erdoğan bu görüşmeyi, görev ve yetkilerinin sınırı anayasanın
ve 104. maddesiyle çizilmiş olan tarafsız Cumhurbaşkanı olarak mı
gerçekleştirmiştir, yoksa bütün seçim kampanyası sırasında dirençle
sürdürdüğü AKP’nin fiili başı olarak mı?
Tayyip Bey’in kendi konumunu, kendi iradesi ve eylemiyle anayasal
sınrları içine çekmesi beklenemez. Onun o sınırlar içine çekilmesi,
bu görevle yükümlendirilmiş olan yeni parlamento aritmetiği
tarafından sağlanacaktır.
Erdoğan Baykal görüşmesi henüz sona ermeden bile Tayyip Bey’in her
türlü koalisyon olasılığına açık olduğu mesajını ilettiği
belirtiliyordu.
Tabii söz konusu Tayyip Bey olunca, mesajı biraz ihtiyatla
değerlendirmenin daha doğru olacağını tahmin edersiniz.