Garip bir ülke Türkiye, hem her şey açık açık oluyor, kimse yine
de bir şey anlamıyor, hem her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor
kimse yine de görmüyor.
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin
öldürülmesi olayına bakın!
Hani neredeyse naklen yayında işlendi cinayet ve yine de kim
vurduya gitti Elçi.
İşte size herkesin gözünün önünde işlenen bir faili
meçhul.
Tahir Elçi, Kürt sorununun çözümüne artık şiddetin olumlu bir
katkısı olmadığını düşünen barışçıl çözüm yanlısı bir hukuk adamı,
insan hakları savunucusuydu.
Tahir Elçi’ye sıkılan kurşun, barışa, hepimizi
sıkılmıştı.
Bu kurşunu kim sıktı, kim sıktırdı, Tahir Elçi’yi kim öldürdü
?
“Tahir Elçi’yi devlet öldürdü, derin devlet öldürdü,
devletsizlik öldürdü”, türü yanıtların hepsi olayın tek yönünü
gören yüzeysel açıklamalardır ki, ne cinayetin çözülmesine ne de
barışın kurulmasına katkıları olabilir.
Gözümüzün önünde cereyan edenlerin akıl almaz oldukları tartışma
götürmez. Herkesin gözü önündeki polis takibinin abesliği gözden
kaçar gibi değil. Öte yandan, PKK’nin delillerin
değerlendirilmesini önlemesini görmemek imkânsız
***
Bütün bu olayların ışığında, PKK’nin terör örgütü olmadığı
anlamına da gelecek sözler söylediği için hedef tahtasına konmuş
olan, toplumsal bir linç eylemi ile karşı karşıya olan Tahir
Elçi’nin ölümünden, bağnazlık ortamının oluşmasında, sığ düşüncenin
egemenliğini kurmasında, Kürt sorununun bizler ve onlar diye algıya
indirgenmesinde, kendini veya yandaşını hep haklı görüp, dışındaki
herkesin haksızlıkla damgalanmasında, şiddetin egemen davranış
biçimi haline gelmesinde katkısı olan TÜRK ve de KÜRT HERKES
sorumludur.
Bu gerçek kavranmadıkça daha çok Tahir Elçi’ler ölür, barış umudu
daha da zayıflar.