Türkiye Cumhuriyeti yıllarca dünyanın iki netameli bölgesi,
diktaların, darbelerin, komşu savaşlarının, din ve ırk
çatışmalarının, ayaklanmaların, iç savaşların birbirini izlediği,
bataklık olarak nitelenen Ortadoğu ile 19. yüzyıl sonundaki durumu
ile parçalanmışlığı ifade eden “Balkanizasyon” deyiminin doğmasına
yol açan Balkanlar arasında görece bir istikrar adası olarak
kalmayı başarıp, bu iki ateşin birleşmesini önleyerek, bölge ve
dünya barışına değerli katkılarda bulunarak her şeyin pamuk
ipliğine bağlı olduğu bir diyarda kendi varlığını sorunsuz
sürdürebilmiştir.
Son yıllarda, bu durumu tehdit eden unsurlar belirmiştir.
Genişletilmiş Ortadoğu’da sınırların değişmesini öngördüğü bizzat
Washington yöneticileri tarafından açıkça ilan edilen BOP’u ile
ABD, ülke içinde eylemli bir kalkışmayı yaygınlaştırmayı iki kez
denemiş, ama TSK tarafından iki kez de başarının eşiğinden
döndürülmüş olan PKK ve şu anda Suriye bataklığında ABD’nin askeri
alandaki en gözde müttefiki olup her türlü silah desteği verdiği
PKK uzantısı PYD tehdit unsurlarının başta gelenleridir.
*** BOP’un bir alt ürünü olarak
dizayn edilmiş olan, başlangıçta BOP’un eşbaşkanlığına talip olacak
ve Türkiye’nin bütünlüğüne karşı olan ABD’yi stratejik ortak
sanabilecek kadar aymazlık içinde bulunan ve eninde sonunda
Türkiye’yi de olumsuz etkilemesi kaçınılmaz (nitekim etkilemiştir
de) Suriye iç savaşında yangına benzinle koşan AKP iktidarı,
sonunda ABD -Fethullah ve ABD - PYD ittifakları
karşısında aymış ve bölgede görece sağduyulu bir çizgi izlemeye
başlamıştır.
İktidarın çeşitli zikzaklardan sonra tehlikeyi fark etmesi herkes
için sevindirici olurdu, eğer, bu tehditlerden daha tehlikelisini
bizzat öz politikaları sonunda AKP’nin kendi yaratmamış
olsaydı.