Tüm kavramların ve kurumların içlerinin
bütünüyle boşaldığı ortamlarda, normal zamanda ileri sürülmesi
doğru olan talep ve düşünceler bütün anlamlarını yitirip havada
kalırlar.
Demokrasilerde ileri sürülen taleplerin,
yapılan önerilerin bir anlam ifade etmesi için kavramların
boşaltılmış, saptırılmış olmaması, kurumların normal biçimde
işlemeleri gerekmektedir.
Bir örnekle açayım:
Ceza hukukunda tutuklamanın ancak belirli
şartların oluşması halinde uygulanacak bir önlem olduğunu, asıl
olanın tutuksuz yargılama olması gerektiğini söyleyip aksine
davranışın, tutukluluk yoluyla infaz olacağını vurgulayıp
gazetecilerin tutuksuz yargılanmalarını talep etmenin ancak
kuvvetler ayrılığının işlediği, bağımsız yargının varlığını
koruduğu ülkelerde bir anlam ifade ettiğini görmeliyiz.
Öyle ya! Eğer bir ülkede yargı bağımsız değil
de iktidarı elinde tutan güce -ki bu bir tek kişi de olabilir-
bağımlıysa, siyasi davaların veya gazetecilerin yargılanmalarının
tutuksuz yapılmasını istemenin bir anlamı olmayacaktır. Çünkü
iktidarın emrindeki bağımlı yargı, bu tip davaları tutuksuz da
görse adaletsizliği, doğru dürüst hukuki dayanakları olmayan karar
aşamasında gerçekleştirecektir.
Burada adaletin yerini zulmün alması sonucu
gazetecinin tutuklu veya tutuksuz yargılanması halinde değişmeyecek
yalnızca zulmün icra edileceği aşama değişmiş,
olacaktır.
Bu olguyu dikkate almadan hepimiz yırtındık:
“Gazeteciler tutuksuz yargılansın!”
Ne aptallık!..