Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, CHP İstanbul
Milletvekili Sezgin Tanrıkulu hakkında
soruşturma başlatıldığını açıkladı.
CHP milletvekili hakkında soruşturma
başlatılmasının nedeni, onun “silahlı
insansız hava
aracı” (SİHA) ile sivil vatandaşların
vurulup öldürüldüğü yolunda yaptığı açıklama. Başsavcılığa göre
Tanrıkulu, bu açıklama ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin manevi
şahsiyetini aşağılamış bulunmaktadır.
Şimdi burada her şeyden önce bir sorunla karşı
karşıyayız: Sezgin Tanrıkulu, devletin üç erkinden birinin
(yasamanın) üyesi. Bu durumda Tanrıkulu’na karşı devletin manevi
şahsiyetini korumak, başka bir deyişle, devleti devlete karşı
korumak mantıken mümkün müdür?
Bu sorunun tartışılmasını, uzun süreceğinden
şimdilik bir yana bırakalım ve
yanıtın “mümkündür” olduğunu
varsayalım. O zaman da şu soru çıkyor ortaya: Devletin manevi
şahsiyeti, SİHA ile sivil vatandaşların öldürüldüğü iddiasının,
bizzat devletin bir erkinin üyesi tarafından dile getirilerek,
araştırılmasının istenmesiyle mi daha çok aşağılanır veya böyle bir
olayın olması ya da olduğu iddiasının yanıtsız bırakılmasıyla
mı?
***
Çağdaş demokrasiler, vatandaşın devlete
karşı korunması zorunluluğunu da kabul edip, bunu sağlayacak
denetim ve denge mekanizmalarıyla donatıldığına göre, devletin
itibarının korunması bu mekanizmaların çalıştırılmasıyla mümkün
olabilir.
Milli iradenin temsilcileri yasama erkinin
üyelerinin bu gibi iddiaların üzerine gitmeleri, hem onları oraya
seçen vatandaşlara, hem de bir erkinin temsilcisi oldukları devlete
karşı görevleridir.
Vatandaşın ve demokrasinin, dolayısıyla da
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin manevi şahsiyetinin korunmasını
sağlayacak en kestirme yol, devletten geldiği iddia edilen
ihlallere karşı, durumu ele almaktır.
Tanrıkulu, bu mekanizmayı harekete geçirecek
girişimi yapmıştır.
Dile getirdiği iddianın asılsız olması halinde
yapılacak olan, asılsızlığı kanıtlamak ve devletin itibarını
korumaktır.