Krizin eşiğinden içeri adımımızı attığımızdan beri süren “var
mı, yok mu?” tartışmasının bizatihi kendisi dahi, krizin varlığının
göstergesidir.
Kriz olmasa toplum krizomaniye tutulmuş kerizler topluluğu mu ki
illa kriz diye yakınsın...
Kriz yakıcıdır, yıkıcıdır, yoksulu yakar, daha yoksul kılar,
kırılganı yıkar, ama yine de gerekli önlemleri alırsanız, öldürücü
olmaz.
Olaya bu açıdan yaklaşınca, Türkiye’de ister ekonomide olsun, ister
siyaset ya da yargı, hukuk, toplumsal yaşam ya da sporda olsun,
durumun krizden daha beter olduğu çıkıyor ortaya. Çünkü söz konusu
olan dönemsel geçici bir durum değil, yapısal bozukluklardır.
Çok uzağa gitmeye gerek yok. Beş gündür bütün Türkiye’yi kahreden,
İsmail Devrim’in acı öyküsü yeter!
*** İsmail Devrim’in öyküsü
başlangıçta, diğer yurttaşlarımızınkilerden farklı değil, hatta
gelişmiş bir bölgede yaşadığı, tornacılık gibi bir mesleğin sahibi
olduğu için ortalama yurttaşa oranla daha da mutlu ve aydınlık
görünüyor, ta ki Kocaeli Hereke Organize Sanayii Bölgesi’nde
tornacılık yaparken geçirdiği motosiklet kazasına kadar.
Kaza sonucunda kolu ezildiği için işsiz kalan ve ekonomik sıkıntıya
düşen İsmail Devrim’in, bu yıl Hereke Nuh Çimento Meslek Lisesi 1.
sınıfına başlayan oğlu, okul yönetiminin belirlediği üniforma
pantolonunu satın alamadığı için okula gittiğinde sınıfa
sokulmuyor. Sınıfa sokulmadığı gibi bir de “bir gün okula
gelmemiştir” kaydı düşülen oğlu M.D. eve döndüğünde durumu
anlatıyor, olayın şokuyla kahrolan, “Eğer evlatlarıma bakamıyorsam
neden yaşıyorum ki” diyen talihsiz baba, o gece herkes yattıktan
sonra durumuna dayanamayarak intihar ediyor.
Olay ilk bakışta münfer...