15 Temmuz darbe girişiminin akim kalmasının ikinci yıldönümü
törenlerle kutlandı. Daha iki hafta önce, zor geçeceği öngörülen
seçimleri zaferle kapatmış olan iktidar ve yandaşları, 15 Temmuz
2016’yı “demokrasinin zaferi” olarak nitelediler ve bunun onurunu
da kendilerine mal ettiler.
15 Temmuz 2016’yı doğru okumalıyız.
O gece bir kısım demokrasi karşıtlarının bütün vatandaşlara rahat
nefes aldıran bir bozguna duçar oldukları kimsenin yadsıyamayacağı
bir gerçektir. Ama, darbenin akim kalmasındaki ana etken TSK
mensuplarının olduğu kadar Türk halkının çoğunluğunun da girişimin
azimle karşısında yer almasıdır.
Ayrıca belirtmek gerekir ki bir kısım demokrasi karşıtlarının
bozguna uğramalarına karşın, demokrasinin zaferinden söz etmek pek
mümkün değildir.
Öyle bir şeyi söyleyebilmek için 14 Temmuz 2016 günü Türkiye’de
demokrasinin var olması veya 15 Temmuz akim girişiminden sonra
demokrasinin gelmiş olması gerekirdi ki bunların ikisi de söz
konusu değildir.
14 Temmuz 2016’da Türkiye’de yine kuvvetler ayrılığı ve bağımsız
yargı yoktu, yine gazeteciler, aydınlar, sanatçılar yani düşünce
suçuyla suçlananlar hapishaneleri doldurmakta, adaletin yerine
zulüm kaim olmaktaydı.
15 Temmuz’un akabinde ise darbe girişiminden yararlanılarak, temel
hak ve özgürlüklerin askıya alındığı OHAL rejimi yürürlüğe
konulmuş, tutuklamalar, hapse tıkmalar, işten atmalar, 12 Mart ve
12 Eylül iki askeri rejim döneminin toplamını aşmıştır.
Karşılaştırmalı rakamlar için Güray Öz’ün dünkü
Cumhuriyet’teki “Okur Köşesi”ne bakabilirsiniz.
*** 15 Temmuz’u izleyen iki yıl içinde devlet kadroları hallaç pamuğu gibi atılmıştır. 2...