Beşiktaş’ın Gezi Direnişi’nden sonra, Siyah-Beyazlı camianın
dışında kalanların da, hatta futbol ile uzaktan yakından ilgisi
olmayanların da, sempatisini toplayan Çarşı Grubu’nun “Çarşı, her
şeye karşı” sloganı, bana son
zamanlarda Tayyip Reis’i
anımsatıyor.
Sorabilirsiniz şimdi, Gezi Direnişi’nden sonra, “Reis’in can
düşmanları listesinedahil edilen ‘Çarşı’ ile ne
benzerliği olabilir” diye. Benzerlik Reis’in de, Çarşı gibi, her
şeye, hatta daha ileri giderek herkese karşı olmasıdır.
Gerçekten Reis, parlamenter sisteme, kuvvetler ayrılığına, yargı
bağımsızlığına, basın özgürlüğüne temel hak ve özgürlüklerin her
türlü güvencesine, kendi kişisel hegemonyası dışında her şeye, ama
her şeye karşıdır.
Bu her şeye karşıtlık, kaçınılmaz olarak herkese karşıtlığı da
dönüşerek dış politikaya da yansımaktadır.
Reis “Reisleşme süreci”nin gelişmesiyle birlikte, dış politikada
herkese karşı bir konuma girmiş bulunmaktadır.
***
Reis, kendisini temel hak ve özgürlükler, yargı bağımsızlığı,
basın özgürlüğü konularında sıkıştıran AB’ye karşıdır.
Reis, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne başvurarak, NATO’ya karşı bir
konuma düşmüştür.
Reis, Mısır’da Sisi iktidarını
destekleyen ABD’ye karşıdır. Reis, ABD’ye ayrıca, bölgede PYD’yi
desteklediği için bir kez daha karşıdır.
Reis, Suriye’de Esad’ın varlığına karşıdır.
Bu ülkeye “zalim Esad’ı devirmekiçin” girdiğini açıklamış
bulunmaktadır.
Reis, bu politikasıyla, Suriye’de Esad’ın varlığını politikasının
temel taşı haline getirmiş
olan Putin ile de karşı karşıya gelmiş
durumdadır.
Ankara’nın Sovyet uçağını düşürmesinden sonra dibe vuran ve
Türkiye’nin milyarlarca dolar zarara girmesine yol açan ilişkiler,
daha sonra Türk tarafının özür dilemesi üzerine düzelme yoluna
girmişse de tam olarak eski düzeyine varmış değildir.