Sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesi misali, kimi hâlâ
korkuyor. Korkuyu yüreklerinde taşıyanlar sürekli
yineliyorlar:
-Darbe önlendi, ama tehlike daha henüz geçmedi.
Tümüyle aynı düşüncede, darbenin önlenmesine karşın, tehlikenin
geçmediği kanısındayım.
Yıllarca Fethullah Gülen tehlikesine
dikkati çekip de uyarısına kulak asılmayanlar grubundan biri
olarak, olayın büyüklüğünün bu kez herkesin kafasına dank etmesine,
olağanüstü tehdit karşısında, olağanüstü önlemler alınmasına,
topyekûn seferber olunmasına karşın yine korkuyorum.
Korkuyorum!
Darbeye karşı çıkmış olmasına rağmen, vatandaştan
korkuyorum.
Caddelerde, köprülerde dolaşan tankların önüne yatıp üstüne
çıkarak, olağanüstü cesaret örneği gösteren ve bizi büyük bir
felaketten kurtaran insanların doldurduğu sokaklardan, demokrasiden
yana çıkanların safında tepki koyanların tepkilerinden, olağanüstü
hal gereği kanun hükmünde kararnameyle alınan önlemlerden
korkuyorum.
Darbecilerden korktuğum kadar, karşıtlarından da
korkuyorum.
Yönetileniyle, yöneticisiyle, darbecisiyle, darbe karşıtı ile bütün
bir toplumun endazeyi kaçırmış, tüm ölçüleri şaşırmış olmasından
korkuyorum.
***
Sokaklarda ilk günün lince kadar uzanan tepkileri, idam
cezasının yeniden konması istemine dönüşerek hâlâ
sürüyor.
Hain ilan edilen darbecilerin cenazelerinde dini hizmet verilmemesi
gibi, aklın ve vicdanın almayacağı boyutlara varan tepkilere tanık
oluyoruz. Darbecilerin gömülmesi için özel “hain
mezarlıkları” yapılıyor. (Neyse ki, söz konusu mezarlıktaki
levha sağduyunun tepkisi üzerine son anda kaldırıldı.) Demek ki,
toplumsal kinin vardığı boyutta ölümden öte de köy var.
OHAL’in verdiği yetkilere dayanarak, ordudan, yargıdan Milli
Eğitim’den on binlere varan tasfiyeler işte bu hava içinde
yapılıyor. Tasfiyeler, daha şimdiden 12 Eylül’ü ikiye katlamış
durumda.
Bütün sınırlar aşılmış, bütün ölçüler şaşılmış, sağduyu bunun
karşısında apışmış durumdadır.