Sevgili,
Emre Kongar Hoca, 17 Kasım Salı günkü
yazısında aydınlardan söz ediyor, her yazısı gibi üzerinde önemle
durulması gereken görüşler ileri sürüyor.
Toplumumuz, Osmanlı döneminde, aydına, belki daha doğru deyişiyle,
Osmanlı aydını kendi kendine önemli bir işlev vermiş, Batı’nın
entelektüel olarak adlandırdığı fikir adamına toplumu aydınlatma
misyonunu yükleyip aydınlanmanın ışığını yaymakla görevli
kılarak, “tenvir eden” yani aydınlatan anlamına
gelen “münevver”olarak adlandırmıştır.
Bu durumda da ışığı tanrılar katından çalıp, insanlara götüren
Prometheus gibi aydın da, iktidar ilahlarının yıldırımlarını
çekmişti.
Bu ilahi tavrın yadırganacak bir yanı yok da, aydının, ışığı
götürdüğü geniş halk toplulukları tarafından dışlanmasına, itilip
kakılmasına şaşmamak elde değil.
Gerçekten de, aydınımızın tarihine bakınca, onun bütün varlık
süreci boyunca, devletine ve halkına karşı meşru müdafaa halinde
yaşadığını görmek mümkündür.
İktidarın bütün insanlık tarihi süresince toplumun
aydınlatılmasından hoşlanmamasını anlamak mümkündür, ama artık bu
sorun, yani devletin aydına baskısı da demokrasiye ulaşılmakla
aşılmıştır.