AKP’li Rize Belediyesi’nin kentin Cumhuriyet Meydanı’ndaki
Atatürk heykelini söküp kaldırması tepkiyle karşılandı. Atatürkçü
Düşünce Derneği Başkanı Ömer Toprak bu
davranışla “Rize’nin hafızasından Atatürk’ü
silmeye çalıştıklarını” söylemiş.
Haklı!
Üstelik olay yalnız Rize ve heykel ile sınırlı değil.
Türkiye’nin dört bir yanında Atatürk ve Cumhuriyet ile ilgili ne
varsa, unutturulmaya, belleklerden silinmeye, kötülenmeye, içi
boşaltılarak yozlaştırılmaya çalışılmaktadır.
Bu konuda uygulanan yöntem ile ilgili olarak, Emre
Kongar’ın dünkü enfes yazısını okumanızı salık
veririm.
Rize’deki heykelin önemi sembolik, yoksa kötülenen, yozlaştırılan,
ayaklar altına alınan Cumhuriyetin temel kazanımlarının yanında
aslında heykel hiç kalır.
AKP’nin laik Cumhuriyeti ve kurucusunu hedef alan saldırıları her
alanda devam edecek. Özel sıçrama tahtası Milli Eğitim olan bu
saldırıların belirli bir süre kimi amaçlanan sonuçları vermesi de
mümkündür.
Ama kimsenin kuşkusu olmasın ki eninde sonunda Atatürk yine
gelecektir.
***
Atatürk, bu toplumun, insanlık ailesinin eşit ve onurlu bir
üyesi olarak, çağdaş, insanca bir düzeni, laik bir Cumhuriyet
düzeni içinde yaşama yolundaki azminin ve teslim olmayışının
simgesidir.
Bu toplum Osmanlı
döneminde, Mithat Paşa’larda, Ahmet Rıza’larda Tevfik
Fikret’lerde habercilerini bulabileceğiniz laik, çağdaş,
özgür yaşam yolundaki azminin ve teslim olmazlığının simgesini
Mustafa Kemal’in kişiliğinde ortaya serdi.
Mustafa Kemal nasıl ortaya çıktı?
Toplumların, sıçrama yapma azminin simgesi ve öncüsü olan
önderlerin nasıl ortaya çıktığını, “Nasıl Castro olunur” sorusunu
soran Fransız belgesel sinemacısı Chris
Marker’e 1961 yılında Fidel
Castro şöyle anlatıyordu:
- Fransa’da her yıl
yüzlerce Danton ve Robespierre doğduğu
gibi, Küba’da da yüzlerce Fidel Castro doğar. Ama tarihin, bunlara
gereksinim duyduğu anlarda doğanlar Robespierre, Danton ve Castro
olurlar.
Toplumlar yaşam olanaklarını tümden yitirmedikleri sürece,
varlıklarını sürdürmek için ihtiyaç duydukları simge önderleri,
ihtiyacın doruğa vardığı anda, kendi içlerinde yaratırlar ve
onlarla birlikte sıçrama yaparlar. Bu Fransa’da Danton olur,
Küba’da Castro, Türkiye’de Mustafa Kemal Atatürk.
Bunların her birinin yapıları, içinden çıktıkları topluma ve
duyulan ihtiyaca uygun olarak şekillenir.
Kimi, oluşumun elverişli koşullarının olgunlaşmasından önce, erken
gelir; objektif şartlar
oluşmadığından Spartacus gibi heba olur
gider. Ama giderken de köleliğin bir gün mutlaka sona ereceğinin
haberini verir, o sırada koşullar bu müjdenin yeterince
algılanmasını önlese bile...