Sevgili,
İstanbul Barosu’nun eski başkanlarından Orhan
Apaydın’ı, 1986 yılının mart ayında toprağa
verdik.
Orhan Apaydın, tutuklu olarak hapisteyken yakalandığı kanserden
ölmüştü.
Orhan Apaydın’ın fedakâr ve cefakâr
eşi Gürsel Hanım, üç yıllık
tutukluluğunun başlangıcında, “Orhan Bey bunları kaldıramaz,
buradan sağ çıkamaz” diye korkusunu dile
getiriyordu.
Bir çocuk kadar bakıma muhtaç, en hafif meltemden şifayı kapacak
kadar kırılgan olan Orhan Apaydın, mahpus damında geçirdiği üç
yıllık tutukluluktan sağ çıktı çıkmasına, ama kanser illetine de
içeride duçar oldu.
Sonunda suların buz kestiği bir gün toprağa verildi Orhan
Apaydın...
Orhan Apaydın bir cinayete kurban gitmişti.
Cinayet bir deniz ülkesinde, herkesin gözü önünde, alenen
işlenmişti.
Orhan Apaydın öldüğünde, onun ölümünün sorumluluğuna sahip TSK’ye
yeni intisap etmişti Cem Aziz
Çakmak.
Bu olayda onun bir dahli yoktu. Ve bir gün aynı kadere boyun
eğeceğini de bilmiyordu.
Ama kader onun için de ağlarını örüyordu...
***
Cem Aziz Çakmak’ı dün toprağa verdik. TSK’nin bu parlak ve
onurlu amirali, tıpkı 29 yıl önce ölen Orhan Apaydın gibi
cezaevinde tutukluyken yakalandığı bir kanser yüzünden can
vermişti.
Cem Aziz Çakmak, bir kumpasa kurban gitmişti ve bu kumpas
karşısında yiğitçe direnmişti. Tıpkı yıllar önce, kansere
yakalandığı tutuklu bulunduğu cezaevinde anlaşılan, hapiste de
mahkemede de yetmişi aşkın yaşına rağmen yiğitçe direnen Barış
Derneği
Başkanı Mahmut Dikerdem gibi...
Mahmut Dikerdem, bir yandan kanserin pençesinde kıvranarak bu yiğit
savaşı verirken, genç bir TSK mensubu olan Cem Aziz Çakmak, belki
de olan bitenden haberdar değildi. Mahmut Dikerdem ile aynı kaderi
paylaşacağını sanırım o zaman düşleyemezdi.