oplumlar daraldıklarında en sahih ve hakiki kavramlara
sığınırlar. Adalet insanlığın ortak paydası. Her kim olursa olsun,
güçlü, yenilmez ve hatta zalim de olsa adalet sığınağı onun için de
geçerli. Baştan savılacak bir durum değil.
İslâm milletinin içini en rahatlatan duygu adalet kavramı. Çünkü
İslâm medeniyetinin en temel unsuru, vazgeçilmezi. Üzerlerinde kul
hakkı gibi ağır bir sorumluluk var.
Müslümanlar, Peygamber Efendimizden beri bu temel unsuru hayatın
ana ilkesi olarak algılaya gelmişlerdir. Sultanların aşırılıkları,
zulüm ve baskıya dönüştüğü zaman alimlerin, bilgelerin ve şairlerin
oklarına hedef olurlar. Sözün gücü onları bir yerde dizginler.
Çünkü onlar da bilirler ki ipin ucu kaçtığında hak duygusu ağır
basar. Yönetenlerin üzerindeki aşırı hak baskısı onları ister
istemez belli bir yerde sınırlar.
Osmanlı Devleti’nin yıkılışı sürecinde haklı ya da haksız merkeze
alınan kavramların başında “adalet” gelir. Fransız düşüncesinin
etkisindeki aydınlar hak ve adalet arayışında bulunurlarken
başvurdukları Peygamberimiz, dört halife özelde de Hz. Ömer’dir.
Sürekli bu kavram ile Osmanlı sultanlarını eleştirirler. Gülhane
Hattı Hümayunu kabul görürken Rumlarla Ermeniler kendilerini
Yahudilerle aynı düzlemde görmek istemiyorlar. Osmanlı devlet
yönetiminden, adalet ve hak anlayışından memnunlar. Ne yazık ki
batı ruhlu bu değişim dönüşüm jakoben bir anlayış getirdi. İttihat
ve Terakki ile birlikte Cumhuriyet ideolojisi bu temel düşünce
üzerine kurgulandı. Hak ve adalet büyük kitlenin Müslümanların
aleyhine döndü. Cumhuriyet ideolojisi kendisine aykırı olan her
durumu bastırdı. Bu temel düşüncenin asıl görünümü, kurucu düşünce
olan CHP üzerinde yapacaklarını yaptı. Bir yüzyıla yakın aşırı
baskıların, haksızlıkların, adaletsizliklerin altında âdeta soluk
alınamadı.